Tek kişilik dev kadro Muzaffer Akar’den yine sarsıcı bir inceleme gelmiş. Sen, ortada hiçbir şey yokken sıradan bir Ankara gezisini geniş katılımlı bir okur buluşmasına çevir, bir yandan zor bir kitap ile İstanbul buluşmasına hazırlan, diğer yandan siteye yarım simit kadar sıcacık öyküler kazandır, üzerine bir de böylesine sarsıcı bir kitaba, böyle bir solukta okunan bir inceleme yaz... Şu sitede birini maaşa bağlamaya karar verseler benim adayım net belli :))
Ben üniversite yıllarında savaşın tam olarak içine girmiş, savaşı yaşamış, yerli yabancı pek çok savaş muhabiri ile tanışıp onlardan gerçek savaş öyküleri dinlemiş biriyim. Hatta bu insanlardan bir tanesi sohbetimizden birkaç yıl sonra bir savaşta öldü. Duyduk ki, bedenine şarapnel parçası isabet etmiş. Buna rağmen, bu kadar gerçekçi kitaplara, filmlere hatta haberlere rastladığımda bir adım geri dururum. Başıma gelecekleri az çok tahmin ettiğim için yüzleşmek istemem onlarla... O yüzden böyle kitapları alıp okumak bana göre biraz da cesaret işidir. Muzaffer okuma sürecini anlatırken, ‘kaç kere kitabı elimden bırakıp şöyle bir nefes aldım bilmiyorum’ diye bir ifade kullanmış. Sadece bu ifade bile nasıl bir kitapla karşı karşıya olduğumuzu anlatmaya yeter de artar bile... Ardından çok doyurucu ve akıcı bir analiz gelmiş ve sonunu muhteşem şekilde bağlamış. Gerçekler ne olursa olsun, kitaplarda ne yazarda yazsın insanı ve insanlığı yaşatacak şeyin en başta ‘bir umut’ olduğu mesajını ben çok sevdim... Daha doğrusu, çok yakın buldum kendime... Kalemine ve emeğine sağlık... Sevgilerimle...