Birçok şey söyleniyor her gün anlatılıyor yazılıyor, aktarılmaya çalışılıyor, denemeler, makaleler, şiirler, şarkılar kısaca her şey... Bu bütün anlatımların içinde biz insanlar, bulduğumuz en ufak şeyde kendini arıyoruz kimimiz buluyor kimimiz ise kayboluyor. Bunca yazımın arasında içimizde yatan o hisleri ararken acaba neden bu hisleri gerçek bir insanla paylaşmıyoruz? Paylaşsak bile bu güzel hislerin neden devamlılığı olmuyor? İnsanlar, bu kadar duygu cimriliği hatta duygu fakirliği yaşarken içinde o güzel hisleri besleyen insanlar neden bunu aksettirmekten aciz kalıyor? Farkında mısınız bilmem ama bu acizlik ortaya derin yaralar çıkartıyor. Karşınızda tanıştığınız ya da tanımaya başladığınız bir kişiye olduğunuzdan farklı görünmeye başladığınız an yani duygularınızın köreldiğini fark edipte hâlâ karşıda ki kişiyi peşinden sürükleyerek canını acıtmayı nasıl başarabiliyorsunuz. Hani demiştik ya gönül Çalab'ın tahtıdır yıkmayınız, incitmeyiniz diye bu taht yıkıldığı zaman tamiri hem zor hemde yıkanın tamir olması çok zor... Velhasıl sözün özüne gelirsek gönlümde hissettiklerimin derinliği sebebiyle bu hassasiyette kelimeleri yazıya dönüştürmemdir ve bu hassasiyet yüzünden dünya artık bana cehennemdir.
~~İLK KİTABI OKUMAYANLAR İÇİN SPOILER İÇEREBİLİR!~~
Esir Şehir Üçlemesi'nin 2. kitabı: Esir Şehrin Mahpusu.
Esir Şehrin İnsanları'nda kurtuluş mücadelesi içindeki İstanbul'u gözlemleyen ve Türk aydınından beklediği davranışları Kamil Bey'in sıfatında okura anlatan Kemal Tahir, bu kitapta, kurtuluş mücadelesi içindeki ülkenin insan profillerini
Hz. İsa'nın kendi isteğine dayalı fakirliği ile kitlelerin maruz bırakıldığı fakirliğin işte böyle özdeşleştirilmesi, hep karnı tok ve sırtı peklerin ekmeğine yağ sürmüştür. O zenginler "fakirliğin” faziletlerinin yüceltilmesinden her zaman mesut ve bahtiyardırlar. İlâhî aşkın bir nişanesi olarak dine dayalı iradi fakirlik ile baskı yoluyla halklara dayatılan sefaletin bu şekilde birbirine karıştırılması , zenginlere gerçekten de, kurtuluş ilâhiyatçılarına karşı , “partizanca tavır takındıkları” ve “şiddet eğilimi taşıdıkları” gibi suçlamaları gönül rahatlığıyla yapma fırsatı veriyor.