Öyle bir yerine geldim ki hayatın: Ölüme erken sevgiye geç
Bu gün çocukluğumum gezdiği güldüğü eğlendiği sevindiği düştüğü ağladığı sokakları son kez dolaşmaya karar verdim . İşte bu ayrılık günleri hem hüzünlü hem ağrılı hem acılı , garip işte bir dosttan da düşmandan da ayrılsan nedense bir tuhaf gelir sanki hiç kopmak istemezsin kalakalırsın olduğun yerde ,yutkunamazsın ağlayamazsın da ,işte bir şeyler olur . Bir anda hem çocuk hem de ölüm ayağında olan yaşlı biri gibi hissedersin kendini Bi de son defa bakıyorsun bir daha geri dönmemek üzere gideceksin sonuçta ,derin bir sızı girer içeri , sanki çayır cayır yanıyor yüreğin ama buz kesmiş küçücük ellerin. Gözlerinin önünden hatıralar tren gibi vagonlara yüklenmiş hızla geçiyor adeta zaman gibi ama yolunu şaşırmış. Ahhhh evet içimden öyle derin ahlar çıkıyor ki ,dizlerim titriyor yürüyemiyorum tek adım atamıyorum ileri sanki acıdan bir heykel olmuşum kurulmuşum yolun ortasına Bir Kasım günü işte , buz gibi rüzgar esiyor içten içe beni savuruyor , zihnimle başedemiyorum öldürüyor beni Olduğum yerde yüksek sesle bir kerecik yeter diye bağıra bilsem belkide kalbime asılı taş yok olacak ,off kim anlar ki kim anlamak ister ki kim anlamak istedi ki..... Kendimi birdaha asla bulamayacağım şekilde kaybetmek istiyorum Yine soğuk esecek rüzgar ve yine fırtınaya düşecek kalbim biliyorum Ama bu sefer sağ kurtulur mu.... Bilemiyorum
Tuhaf bir mutlulukla doldu için; bir kalbin olduğundan değil, ona gerçekten dokunabilen birinin varlığından. Hemen arkasından bir sancı gelip geçti içinden. "Birinin kalbine böylesine rikkatle dokunabilmek ancak derin acılara maruz kalanların maharetidir."
Reklam
Sezai Karakoç-İlk
Yanlış trenden indin seni şehrin aynasından geçirdiler Sana baktım yıllarca hep aynı özlem penceresinden Yürüyen ve kaçan yalın ve çocuksu özlem penceresinden Denize karşı küçüle küçüle giden evleri İnce ince karşılardın olağan karşılardın Şen dünya içinde şen dünya içinde bir avuç şen dünyaydın sen Bahar bilgisi güneş rengi at soluğu ve sen Seni çağırıyorum geç gel ağlayan son bakireler içinden Kadınlar taş heykeller gibi gelip geçer sarı kayalardan Hangisine baksam sen kımıldar sen seslenirsin içerlerden Çekil karşımdan sultanı cariyelerde aramak körlüğü diyorum Körlük güneşe ve gözlerime doğru gelen Sen bir el uzanışıyla aydınlanan yeni ay mısın Geyik resimleriyle kabarık her köşen Geyik derisinde akan ilk nehir Bir el uzanışıyla İlk sokağın ağzında kaybolursan ağlayacağım Leylaklarla akrepler gözlerine bakıp insan olurlarsa Çocuk cennetinde günahların ilkini sen işliyorsun demektir Suna Parlayan denizler gürültüsüz şiirler kapanan kapılar sana gök taşlarını getiriyorlar Seni sayıklıyor Denemesi yanlış yapılmış ilk ok
Bir trenin camlarında uzayıp giderken dünya Yakalanmayan görüntüler mutluluklardır belki Acılarsa, uzun uzun beklenilen istasyonlara benzer İki uzaklık arasındadır her insanın tarihi... Gitsem bütün akşamlar geç, sabahlar erken Kalsam bu kent alnıma yeni çizgiler ekler Akıp giden her suya akma isteği midir bu? Açan her çiçeğe açmak mı gelir içimden? Oysa acılarımızdır birbiriyle çarpışan yaşam boyu Mutluluklarımızdır, cephe gerilerinde bekleyen.
Sayfa 124 - Dönüşün SenfonisiKitabı okudu
Cortazar’ın İşe Yarar Filminde bahsi geçen Bir Sarı Çiçek öyküsü
işe yarar bir şey filminde bahsi geçen julio cortazar öyküsü. tamamı şöyledir; ölümsüzüz; biliyorum şakaya benziyor bu söylediğim. biliyorum, çünkü kuralın istisnasını tanıdım, var olan tek ölümlüyü biliyorum. rue carbronne'da bir barda bana öyküsünü anlattı; gerçeği anlatmaktan rahatsız olmayacak kadar içkiliydi, oysa barmen (barın sahibiydi
Kafese kapatılmış bir kuş, bahar geldi mi, yapacağı bir şey olduğunu çok iyi bilir, ama yapabilecek durumda değildir. Nedir bu? Pek iyi de anımsayamaz. Belli belirsiz bir şeyler gelir gözünün önüne ve kendi kendine der ki, “Öteki kuşlar dallarda yuva kuruyorlar, yumurtluyorlar, yavrularını yetiştiriyorlar.” Ve başını kafesin çubuklarına vurur da vurur. Oysa kafes olduğu yerde kalır ve kuş, acıdan deliye döner. Oralarda uçan bir başka kuş, “Şu tembel hayvana da bak,” der yolunda giderken, “keyfi yerinde görünüyor.” Evet, hapiste olan yaşar, ölmez, içinde olup bitenleri ise dışardan kimse görmez; sağlığı yerindedir, güneş açtığında az çok neşelidir... Derken kuşların göç vakti gelir, yeniden melankoliye düşer. “Ama istediği her şey elinin altında,” der ona kafeste bakan çocuklar.. Oysa o, çubukların arasından bulutlu gökyüzüne bakmakta, patlamaya hazırlanan fırtınayı görmekte, içinden yazgısına is­yan etmektedir. “Kafesteyim, kafeslenmişim, bir de hiçbir gereksinmem olmadığını söylüyorsunuz aptallar! Her istediğime sahibim, öyle mi? Ah Yalvarıyorum size, özgürlüğümü bağışlayın, bırakın ben de öteki kuşlar gibi olayım!”
Reklam
1.000 öğeden 891 ile 900 arasındakiler gösteriliyor.