Herkesin elinde kocaman taşlı pırlanta birer yüzük olsa ya da günbatımları her yerde kızıl ya da altın sarısı olsa, bunların hiç biri kıymetli olmazdı.
Şairin toprağı, insanlar, sıradan bitkiler, hayvanlar, dur durak bilmeyen gökyüzleri, çığırından çıkmış güneşler, sevgilinin yüzü, demirin, tiftiğin işlenişi, yüreğin derin ırmağı, bir yaprağın hayatı, denizler, Süleyman'ın Ezgileri, Muhammet'in çocukluğu, kuş sürüleri, gettonun göbeği olan Delancy, labirentler, kargaşa, emeğin ve cinselliğin tarihi ve yosunlar ve akşamüstleri ve ormanlar ve Homeros ve terör ve günbatımları ve acının ve ölümün ve karasevdanın yatağıdır.
Nuhun gemisine aldıklarıdır.
"Şu an ne düşündüğünü hayal etmeye çalışıyorum çünkü mektuplar için bu kadar uzun süre beklemenin en kötü yanı, hislerinin zaman aşımına uğramış olması. O anda üzülmüş olabileceği şeyler geçmiş olacak. Anlattığı günbatımları çoktan bitmiş olacak. Hem nerede olduğunu bile bilmiyorum. Hepimizin bel bağladığı tek şey, konuşmasak bile duygularının değişmemiş olması. Sanırım inancımız bu şekilde test ediliyor."
"Duygularımı gizlemeye devam edersem, böyle böyle silinip ortadan yok olacağım. tüm gündoğumları ve günbatımları, parça parça alıp götürecek görüntümü. ve bir süre sonra da ben denen bu varlık silinip gidecek, sonunda -bir hiç- olacak."