Hamlet, trajik bir dram hikayesi olmaktan çok öteymiş okuyunca insan daha iyi anlıyor.
Danimarka' da prens olan Hamlet, babasının ilişkili ölümü üzerine amcası tahta geçer.
Hamlet'in en yakın arkadaşlarından Horatio askeri nöbetini tuttuğu sıralarda Hamlet'in babasının hayaletini görür ve bunu prens Hamlet'e bildirmek için
DEMOKLES, İ.Ö. 400 yıllarında yaşamış, Siraküza hâkimi Diyonisyüs'ün yardımcısıdır.
Demokles, sarayında sürülen debdebeden dolayı efendisinin herkesten daha mutlu olduğunu sağda solda abarta abarta anlatırmış. Diyonisyüs, görünüşte çok gösterişli olan bu saray hayatının aslında ne kadar ağır bir sorumluluk ve sıkıntı taşıdığını Demokles'e anlatmak istemiş.
Bir gün bir ziyafette, Demokles'i kendi yerine geçirmiş. Hizmetçilere, kendine nasıl hizmet ediyorlarsa Demokles'e de aynı şekilde hizmet etmelerini istemiş. Bu durumdan çok zevk alan, gururu okşanan Demokles, büyük bir keyifle kendinden geçtiği bir sırada, başını yukarı şöyle bir kaldırdığında; tepesinin üstünde, ağzı keskin, sivri bir kılıcın, bir at kılıyla asılı durduğunu birden bire görmüş ve heyecandan elindeki bardağı yere düşürmüş.
Böylece iktidar koltuğunun, dışarıdan göründüğü kadar, rahat bir yer olmadığını anlar.
Bu deyim, "idarecilerin, makamlarının büyüklüğüne aldanmamaları, o makamların büyüklüğünün, taşıdığı ağır yük ve sorumluluktan geldiğini, hiçbir zaman unutmamaları gerektiği" mânâsında kullanılır.
Kiminin dikenleri vardır
Katlanamaz üstüne.
Hep dikine durur
Delmemek için gövdesini.
Kiminin yoktur bir tek kemiği,
Doğrulamaz ayaklarının üstünde.
Ona göre varsa yoksa kendisi,
Dürülüdür ütülü bir mendil gibi
Ben eğilmem gündüz ama
Geceleri kanatırım kendimi
Ben bir söz söylediğim zaman,
Kendine küçük bir pıtrak edinir.
Çok sürmez anlar başına geleceği,
Çarşılarda pazarlarda ondan selam kesilir.
Ben birini sevdiğim zaman
Göğünü durmadan genişletir.
Ama herkes rahattır kozasının içinde,
O sevgi artık kimsesizdir.
Ölsem ayıptır, sussam tehlikeli
Çok sevmeli öyleyse, çok söylemeli.
Biz seçimimizi yaptık, biz sadece kederi severiz, sadece keder arayışındayız ve onun izini keşfettiğimiz her yerde peşinden gideriz; korkusuzca, azimle, ta ki o kendini açığa vurana kadar. Biz her gün bu dövüş için donanırız, her gün bu dövüş için idman yaparız. Doğrusu istenirse, keder yeryüzünde öyle gizli saklı, öyle
sinsice dolanır ki, bir tek ona duygudaşlık hisseden kişi onu sezmeyi başarır. İnsan sokaktan aşağı yürür, her ev bir diğerine benzer ve sadece deneyimli bir gözlemci tek bir evin geceleyin epey farklı olduğunu sezebilir, o zaman orada bir bahtsız dolanır durur, huzur bulamayan biri, merdivenlerden çıkar, ayak sesleri gecenin sessizliğinde yankılanır. İnsan sokakta birbirinin yanından geçer, biri diğerine benzer ve diğeri de çoğu herkes gibidir ve yalnızca deneyimli bir gözlemci o birinin kafasının ta derinlerinde bir kiracı yaşadığını sezebilir, dünyayla hiçbir ilişkisi yoktur, o yapayalnız yaşamını sessiz sedasız ev işleriyle sürdürür.