Bir ömre uzaktan tanık olmanın buruk tadıyla sonlandı bu kitapla olan bağımız.Şimdi içimde garip bir hüzün.
Hani diyor ya geldik gidiyoruz şen olasın Halep şehri.Öyle bir hüzün.Mevsimler değişiyor ,şartlar ,imkanlar değişiyor ama bazı şeyler değişmeden kalıyor.Herkesin kendinden bir parça bulacağı ,kitabın içinde yaşayıp bir süre etkisinden çıkamayacağı bir yapıt.Mutlaka okuyun.
#mustafakutluiyikivar
BAKİR
.
. Tütün sarmak ehil işiydi.. İşinde ehliydi vesselam!!
Şam Vilayetinin, Halep diyarının en iyi tütününü alıp, çarşafın üzerine ince belli bir kız edasında yatırırdı. Parmakları ile okşayarak gerekli kıvamını buldurur yavaş, yavaş ve kıvrak hareketlerle dolardı. Dilinin ucu ile yalayıp kapatır, dudak arasında mutlak zevkin doruklarına bir nefes daha üflerdi BAKİR :)
Türkiye'ye kahve 16. asırda, Kanuni Sultan Süleyman zamanında girdi ve evvela Suriye'de, bilhassa Halep ve Şam şehirlerinde taammüm etti, İstanbul'da da ilk kahvehane 1554 (Hicri 962) yılında açıldı. Peçevili İbrahim Efendi büyük şehirde bu kahvehanelerin açılışını şöylece naklediyor:
"Dokuz yüz altmış iki yılı hududunda Halep'te Hakem namında bir herif ve Şam'dan Şems adında bir zarif gelip -avamın ve ayaktakımının kalabalık olarak bulunduğu- Tahtakale'de birer büyük dükkân açıp kahveciliğe başladılar. Keyfe müptela bazı yâran-ı sefa, hususiyle okuryazar makulesinden nice zürefa bu kahvehanelerde toplandı, kimi kitap okur, kimi tavla ve satrançla meşgul olur, kimi de yeni yazılmış gazeller getirip maariften bahsolunurdu. Eskiden eşi dostu toplayıp sohbet etmek için ziyafetler tertip edilirdi, kahvehaneler açılınca bir iki akçe kahve parasıyla ondan ziyade cemiyet sefası eder oldular."