Korkma İstiklal ve istikbal marşımız korkma diye başlar. Düşman ise bölücülere ve yıkım taşeronluğunu yapanlara bunu öğretir iken öz benliğini melez müslüman kimliği ile kaybedenlere korku salarak esir almaya kalktı. Göğsünde cesaret madalyası taşıyanlar Mustafa Kemal Atatürk'e hakaret ederek ayyaş derken işte o korkuyu büyütme çabası
varoluşun zirvesini gösteren, hayatın artık daha fazla yükselemediği bir kendinden geçme hali vardır. yaşama­nın çelişkisi de odur ki bu kendinden geçme, esrime hali, insan ancak en hayat doluyken ve insanın ancak hayatta olduğunu tamamen unutmasıyla gelir. bu hayatı unut­ma hali sanatçıyı etkisine aldığında bir alev gibi ondan dışarı taşar; bir askeri etkisine aldığında o asker cephede savaş çılgınlığına kapılarak düşmanına en ufak merhamet göstermez. işte o aynı kendinden geçme hali, sürünün başında, ay ışığının altında, kaslarını sonuna kadar zorla­yarak, önünde hızla kaçan canlı yiyeceği kadim kurt çığ­lıkları içinde kovalayan buck'ı da etkisine aldı. benliğinin derinliklerinin sesi, benliğinin kendinden de derin olan ve zamanın dölyatağına kadar giden parçasının sesiy­di, haykırdığı. onu etkisi altına alan şey, içinde sonuna kadar yükselen hayattı, varoluşun o büyük dalgasıydı; kendini kaptırdığı şey, tek tek her bir kasından, ekle­minden ve sinirinden duyduğu mükemmel hazdı; hareket etmeyenin üzerinde, ölü maddenin teninde kabına sığma­yan bir sevinçle uçarak kendini hareket içinde ifade eden, parıldayan ve taşan ölüm karşıtıydı, ölüm olmayan her şeydi onun efendisi.
Sayfa 38
Reklam
"Dünya artık tepki de gösteremez hale geldi. Buna merhamet yorgunluğu deniyor. İnsanlar uzun süre böyle acılar ve şiddetle karşı karşıya kalınca duyarsızlaşmaya başlıyor artık. İlk karşılaştığı günlerdeki etkisi azalıyor haberlerin şiddet ve acı haberlerinin sürekliliği bir tür yorgunluğa yol açıyor ve insanlar artık görmek istemiyorlar."
Merhamet Yorgunluğu
"Dünya artık tepki de gösteremez hale geldi. Buna merhamet yorgunluğu deniyor. İnsanlar uzun süre böyle acılar ve şiddetle karşı karşıya kalınca duyarsızlaşmaya başlıyor artık. İlk karşılaştığı günlerdeki etkisi azalıyor haberlerin şiddet ve acı haberlerinin sürekliliği bir tür yorgunluğa yol açıyor ve insanlar artık görmek istemiyorlar."
Anne Sevgisi
“Bu kadar genç, bu kadar küçükken böyle çok sevilmek hiç iyi şey değil. İnsanda kötü alışkanlıklara yol açıyor. Her şeyi yaşadım sanıyorsunuz. Dışarıda da var böyleleri ve onları bulurum sanıyor, buna güveniyorsunuz. Bakıyor, umut ediyor, bekliyorsunuz. Böyle bir anne sevgisi size hayatınızın şafağında sözler verdiriyor ve o sözleri tutamıyorsunuz. Hayatı boyunca bulduğuyla yetinen biri haline geliyorsunuz mecburen. Bir kadın sizi kollarının arasına alıp sarılacak olsa bir yandan eliniz kolunuz bağlanıyor, öte yandan büyük vicdan azabı çekiyorsunuz. Sonra sokağa atılmış köpek yavrusu gibi gidip annenizin mezarına kapanıyorsunuz: Bir daha yapmayacağım, bir daha asla, bir daha asla... Tapılası kollar boynunuza sarılmış, yumuşacık dudaklar kulağınıza aşk sözcükleri fısıldamış, umurunuzda mı! Siz o pınara çoktan gitmişsiniz bile ve bütün suyu bitirmişsiniz. Sonra susuzluk yeniden boğazınıza sarıldığında dört yana saldırıyorsunuz ama artık iş işten geçmiş oluyor; bütün kuyular kurumuş, size sadece serap kalmış. Henüz şafağın ilk ışıklarıyla çok sıkı bir aşk eğitiminden geçmişsiniz, izleri hâlâ bedeninizde. Nereye giderseniz gidin o mukayese zehri hep cebinizde, eskisi daha iyiydi! Bütün zamanınız küçücükken aldığınızı yeniden ummakla geçiyor..”
Sayfa 34 - Sel YayıncılıkKitabı okudu
Devlet’i Kim, Nerede, Ne Zaman, Nasıl Yazdı?- 1
Devlet’i Kim, Nerede, Ne Zaman, Nasıl Yazdı? Sokrates, hiç şüphesiz, Platon’dan çok daha yaratıcı, daha erkek bir kafaydı. Kalıpları kıran, buzları eriten, herkesin alışık olduğu düşünüşten başka türlüsünü getiren herhalde Sokrates’ti. Bu filozof üstüne bildiklerimiz o zaman için az sayılmaz. Ama onları hiç bilmesek bile, Platon gibi değerli
Reklam
1.000 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.