Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kur'an Yahudilerde, Mecusilerde, iran'da ve Hindistan'da oldugu gibi soyu ululagtirma, sülaleyi kutsallastirma ve belli bir ailenin tekeli inancini yikmistir. Çalisma ve karsilik, gayret ve mücadele kuralıni getirmiştir. Sonuçlari sebeplere baglamiştir. Neticeler amellere ve hakim olan durumlara göredir. Söyle buyuruyor: "Kim bir zerre agirlıginca iyilik yaparsa onu görür. Kim de bir zerre agırlıginca kötülük yaparsa onu görür."(Zilzal, 99/7-8) Zulmü, suçsuz insanlarin kanlarini akitmayi, her nerede, hangi zamanda, hangi ulustan, soydan, dinden ve şeriattan olursa olsun canlara dokunmayı cezalandirmistir. Basitleşmeye, isini sakat yapmaya, akli ve mantigi devreden çikarmaya, sebepleri ve gerekçeleri yok saymaya, vehimlere ve hayallere göre hareket etmeye, yersiz tartismaya ve söz sarf etmeye ceza vermiştir. Bu yeryüzünün hangi bölgesi ve tarihin hangi dönemi olursa olsun böyledir..
Gerçekten Vahyin dili Arapça mıdır?
Gerçekten biz, akıl erdirirsiniz diye, onu Arapça bir Kur'an'ı Kerim olarak indirdik.(Yusuf2) Yusuf suresinin 2. ayetinde Kur'an-ı Kerim dili Arapça değil Arapça indirilen bir kitaptır. Hz Peygamber İngiltere'de yaşasaydı hangi bir dilde kitap gelecekti ya da Arapların yaşadığı coğrafyaya İtalyanca bir kitap gelseydi ne olurdu? Fussilet Suresi 44. ayette," Eğer biz onu başka dilde bir Kur'an-ı Kerim yapsaydık onlar mutlaka, "Onun ayetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Başka Dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?" derlerdi. De ki; "O inanlar için bir hidayet ve şifadır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kuranı Kerim onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. Onlara uzak bir yerden sesleniyor da anlamıyorlar diyeceklerdi. Kur'an-ı Kerim'i anlamak için Arapça bilmek yeterli, gerekli ve şart değildir. Öyle olsaydı Arapça bilenler kur'an-ı Kerim'i en iyi anlayanlar olurdu Nitekim Ebu Leheb de Arapça bilmektedir. Arap dilinin ustaları kulakları sağır kör gözleri görmez olunca Allah bu ayette ne demek istedi acaba dediler. Allah arıya vahyediyor, göklere vahyediyor meleklere vahyediyor. Acaba hangi dilde vahiy ediyor. Aslında Vahiy ile evrenseldir zaman mekanüstü ve şanı yüce Rabbimiz Elbette yeryüzünde herkesin Arapça bilmeyeceğini biliyordu Allah Açık berrak olarak gönderdiği ve herkesi sorumlu tuttuğu mesajında Haşa Araplara kıyak mı çekmiştir kur'an-ı Kerim'i yalnız Araplar anlayacak hesabı herkes ödeyecek Anlaşılır bir şey değildir.
Reklam
Kur'an ile haşır neşir olmak için önüne hangi engel çıksa onu sabırla aşar. Bilir ki inmesi 23 yıl süren Kur'an, bir ömür boyu sürdürülecek bir mücadele ile elde edilebilir. Bir kelimesi için hatta bir harfi için bir gününü harcamaktan çekinmez. Onu tekrardan bıkmaz, usanmaz. İlmin ve ilmin gereklerinin düşkünüdür. Bu düşkünlüğü onu uykusuzluğa, açlığa, soğuğa-sıcağa, meşakkate sevk etse de o; ilimden kopmaz. İlim uğruna, bilenlerden olma sevdası uğruna gözü zoru görmez.
iman, bireyseldir. Hangi mezhebin/topluluğun içinde olursak olalım, hangi gelenekten gelirsek gelelim, inanıp inanmama ve neye nasıl ve niçin inanacağımıza, kendimiz, kendi hür irademizle karar veririz. Kur'an'ın ifadesiyle, "dileyen inanır, dileyen inkar eder." Kur'an'da belirtilen temel iman esasları arasında, herhangi bir topluluğa aidiyet diye bir şey yoktur. Islam'da, bir topluluk olarak iman etmek diye bir hususun olmadığını, olamayacağını da belirtmek gerekmektedir. Ne topluluk olarak topluca iman edebiliriz ne de inanılacaklar kümesine topluca inanabiliriz. İmanın bireysel olması, önce, inanılacak hususlarla ilgili sağlam ve güvenilir bilgiyi; sonra da hür irade ile gerçekleşecek olan "tasdik"i gerektrir.
1616- Soru: Namazların farzlarında okunacak Kur'ân-ı Kerim'in miktarını belirtirken çözemediğimiz bir tabir var. "Tıvâl-i mufassal", "Evsât-ı mufassal" ve "Kısar-ı mufassal" tâbirleri hangi sûreleri içine almaktadır? Cevap: Tivâl" kelimesi tavil'in cemilenmiş şeklidír. Tavil ise Uzun" mânâsına gelmektedir. “Mufassal" lâfzı ise, fasılları çok olan mânâsına gelmektedir. Bu sûreler şöyle tasnif ve tesbit edilmiş bulunmaktadır: "Tivâl-i mufassal", Sûre-i Hucürât'dan Büruc Sûresi'ne kadar olan sûrelerdir. Târik Sûresi'nden "Lem yekün" sûresine kadar olan sûrelere "Evsât-ı mufassal" adı verilmektedir. Bundan itibaren nihâyete kadar olan sûrelere ise "Kısâr-ı mufassal" denilmektedir.
Sayfa 438Kitabı okudu
i. Tarihselciler, neden Kur’ân’ın hükümlerini çağın hükümlerine uygun hale getirmeye gayret ediyorlar da, çağın hükümlerini Kur’ân’ın hükümlerine uygun hale getirmeye çalışmıyorlar? ii. Tarihselciler, asr-ı se‘âdet ve kısmen de hulefâi râşidîn dönemi dışında tarihte, Kur’ân’ın bütün hükümlerinin harfiyyen uygulanmasına rağmen onun tarihsel
Reklam
Kur’ân’ın prensiplerini özümseyerek uygulayan bir kadının hayatından alınmış şu ilginç kıssayı, Abdullah b. Mübârek’in dilinden aktarmak istiyoruz: “Ka‘be’yi (haccetmek) ve Resûlullah’ın kabrini ziyaret etmek için yola çıkmıştım. Yolda bir karaltı gördüm. Dikkatlice bakınca bunun, sırtında yünden bir hırka, başında da yine yünden dokunmuş
Sayfa 161Kitabı okudu
Yine ibn Ömerden
"Biz uzun bir zaman yaşadık. Bizden herhangi birimiz, Kur'an'dan evvel imanı elde ederdi. Muhammed (s.a.v.)' e Kur'an'dan bir sûre nazil oluyordu. Biz onun helâlini, haramını, emrini, yasağını ve onun neresinde durmak gerekiyorsa onu öğreniyorduk. Sonra bazı kişiler gördük ki, onlar imandan evvel Kur'an'ı elde ederler. Kur'an'ı başlangıcından sonuna kadar okuduğu halde, kendisine hangi âyet emrediyor, hangi âyet kendisini sakındırmaktadır bunları bilmediği gibi nerede duracağını da bilmemektedir. Adeta çürük hurmaları savurduğu gibi âyetleri savurup geçer."
Allah'ı kaybetmiş insan, neyi aramaktadır? Allah'ı aramayan insan, neyi bulacaktır? Kur'an'dan kaçan, hangi kitaba inanacaktır? Peygamberi görmeyen, hangi insanı görecektir? Cenneti elinden kaçırmış olan cehennemden başka neyi kazanacaktır?
Eğer anne karnındaki çocuğa deseler ki: "Senin yaşadığın yerin dışında bir âlem var ki, anne karnı onun karşısında bir hiçtir." Çocuk bunu yine de anlayamaz, idrak edemez. Biz de duyu organlarımızla etrafımızı algıladığımızdan dolayı sonraki âlemleri tam anlamıyla idrak etmemiz mümkün değildir. Kur'ân-ı Kerim'de buyuruyor ki: ''Hiç kimse Onlar için hangi göz aydınlığının (göz aydınlığına vesile olacak şeyin) hazırlandığını bilmez.''Evet, idrak edemiyoruz ama Sadık, doğru habercinin söylediği şeyleri doğruluyor, tasdik ediyoruz. Berzah âlemi, bu âlemi ihata etmekte, kapsamaktadır. Tıpkı bu âlemin anne rahmini kapsadığı gibi.
Reklam
Salih İnsanları Sevme ve İlahlaştırma...
Nuh Suresi, 21 - 23. Ayetler: "Nûh, 'Rabbim, dedi, doğrusu bunlar beni dinlemediler, malı ve ço­cuğu kendi ziyanını arttırmaktan başka bir şeye yaramayan kimseye uydu­lar." "Onlar çok büyük tuzaklar kurdular." "Dediler ki: 'Sakın ilâhlarını­zı bırakmayın; hele Vedd'en, Suvâ'dan, Yeğus'tan,
Bunca mide bulandıran olaylar neden hele ki bu topraklarda!
TV haber kanalları, gazete, internet haber kanalları ve sosyal medya da bulunan haber kanalları üzerinden olsun, karşılaştığımız haberlere bir bakıyorum da "cinayet, aldatma, fuhuş, uyuşturucu, cinsel istismar, dolandırma, hırsızlık, gasp" o kadar fazla ki 'yığınla bu şekilde haber var' desek mübalağa etmiş olmayız. Haber
Toplumda köylü diye tabir edilen büyük bir kesim görgüsüzlükle itham ediliyor, lümpenlik iddiası atılıyor ortaya, bunlar şehirli zümreye ayak uyduramıyor deniliyor. Köylü denilen zümre ne olursa olsun çoluğuna çocuğuna Kur'ân öğretiyor. İyi kötü geleneği naklediyor. İyi de şehirli zümre neydi? Benim çocukluk yıllarımda bile bu zümre; geleneği kökten reddeden, yeni diye düşünülen her şeye kucak açan ve dolayısıyla geleceğe nakledeceği hiçbir şeyi olmayan insanlardan oluşuyordu... Görgü nedir? Görgü bir nakil işidir. Sen geçmişten aldığın bir şeyi geleceğe devredersin. Böyle bir devir yok. Çocuklarına bale dersi, piyano dersi aldırıyorlar, yabancı dil öğretiyorlar, “bonjur, bonsuvar" demeyi öğretiyorlar. Ziyafette hangi çatal, hangi bıçakla yemek yeneceğini öğretiyorlar. Ama hiçbir manevî, hiçbir dinî telkin yok. Ben buna görgü, bu insanlara da görgülü demekte zorlanıyorum. İşte bütün bu Batılılaşma modasının trajik bir maraz olarak ortalığı kemirdiği bir döneme denk düşüyor benim çocukluğum. Tam bir değer keşmekeşi içindeyiz...
"Biliyorum, Sen bazen kullarına oyunlar oynayıp onları deniyorsun. Hoşlanmadıklarına da tuzaklar kurup onları iyice yoldan saptırıyor, içlerindeki ikiyüzlülüğü, kefereliği açığa çıkartıyorsun. Kafaları karıştırmak da hoşuna gidiyor. Bazen benzeşen ayetler indirip bizleri ortada bırakıyorsun. Biz saftirik kullar da tartışıp duruyoruz, o mu
Sayfa 152 - e-bookKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.