Şehirlerin bıraktığı izler...
Şehirler canlı mı? Tanpınar'ın kaleminde alıyorsunuz cevabı. Bir şehre hiç böyle bakmamıştım. Bu ne muazzam bir bakmaktır. Yazarın gözünden Ankara, Erzurum, Konya, Bursa, İstanbul apayrı canlandı. Kitabi okurken Tanpınar'ın üslubuna da hayran kalıyorsunuz. Cümleler yoğun, betimlemeler ve benzetmeler şahane. Ağır ağır, sindire sindire okumak gerek. Okurken hayal etmek, düşünmek gerek.
Bütün kitap boyunca galiba en çok su bölümden etkilendim:
İki Cinisli'den bahsedeyim: Bunlardan biri düvveninde arslanların çektiği arabasında bir Semiramis gibi kurulmuş on iki, on üç yaşlarında bir küçük kızdır. Etrafında parlayan, uçuşan, yüzünü okşayan samanın altın parıltısı içinde kumral saçları, daha koyu görünüyordu. Küçücük esmer yüzü, sanki topraktan yeni çıkarılmış bir eski madalyondu. Çok temiz, düzgün profili, vakarın, güzellik şuurunun yarattığı bir hava içinde yüzüyor gibiydi. Düveninde üstünde hiç kimseye bakmadan, dimdik duruyor, rüzgar çarptıkça vücuduna daha sıkı sarılan yırtık entarisinin içinde küçük, ölçülü vücudu, bir midye kabuğunun düzgün inhinasıyla, birkaç sene sonra gelişecek kadınlığın bütün güzelliğini müjdeliyordu. Ertesi gün ona yolda rast geldik. Düveninden inmiş olması kendisini küçülmemişti. Karpuz tarlaları arasındaki küçük yolda aynı sade vakarla yanımızdan geçip gitti.
İyi okumalar.