İmralı Cezaevinin eski müdürü konuşuyordu. Müdürün anlattığına göre, 1961’de Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu idama mahkum edildiklerinde onları asmak için iki cellat bulmuşlar. Bulunca da, cezaevi müdürünün odasına getirmişler bu cellatları. Onları karşısına alarak, söz konusu işi yapıp yapamayacaklarını bir kez de cezaevi müdürü sormuş. Yaparız, demiş adamlar da. Ardından, gerekli belgeler oracıkta düzenlenmiş, cellatların adları soyadları yazılmış ve imzalatılmış.
Cezaevi müdürü, depo sorumlusunu çağırarak, cellatlar ne tür malzeme istiyorlarsa ver, demiş daha sonra. Böylece, depo sorumlusu ile birlikte cellatlar müdürün odasından çıkmak üzere kapıya doğru yürümüşler. Ne var ki, hem yürüyor hem de arada bir dönüp geride kalan müdüre doğru bakıyormuş cellatlardan biri.
Derken, kapıya varınca durmuş bu cellat; sıkıntılı bir şekilde dönmüş, yine müdürün yüzüne bakmış ve bir şey diyecekmiş de diyemiyormuş gibi yutkunmuş. Ondaki bu tuhaflığı gören müdür de, bir şey mi var, ne oldu, diye sormuş o sırada.
Var efendim, demiş cellat. Ardından da, az önce imzaladığımız belgelerde adlarımızın yanında cellat yazıyordu, demiş.
Evet öyle yazıyor, cellat değil misiniz, diye sormuş müdür. Cellat bir an duraksamış o sırada.
Sonra, iyi de efendim, öteki arkadaş daha önce kimseyi asmadı ama ben vaktiyle Börekçi Hüseyin’i asmıştım, bu yüzden benim adımın yanına başcellat yazılmalı, demiş.