Baştan söyleyeyim yine bu bir kitap incelemesi değil.
Sadece kitabı okurken hissettiklerim, yaşadığım tecrübeler...
Şımarık büyüyen bir kızın, şark görevinde nasıl idealist öğretmen olduğunun hikayesi..
Kan davası yüzünden dersime gelemeyen 9 öğrencimi düşündüm ağlayarak, yıl 2019 du.
8.sınıfta okuldan zorla ağlayarak -evlendirilmek üzere-
Yıldız bir kitap bitirdim ve fevkalede mutluyum. Okuduğum en garip türdeki en güzel korku eserlerinden biri oldu. Aslında gerilim yüklü bir eserdi okuduğum ve son ana kadar "ne olacak, ne olacak? "diye, diye, diye aksiyonu sürekli zirve de tuttu.
İsminden etkilenip okumak istedim. Aslında ilk başta Türkçeye "Yaşayan İnsanlar
Uzun zamandır bir klasik incelemesi yapmamıştım (belki de hiç yapmamışımdır). Yıllar evvel okuduğum bu kitabı bir kez daha okumak ve daha olgun bir yaşımda yeniden değerlendirmek istemiştim. İsteğimde haksız değilmişim, kitabın neden kendisinden sonrakileri bu kadar etkilediğini daha net görmüş oldum.
İncelemelerimde uzun uzun konu anlatmayı
***Sevgi saklanabilir .. Sevgiye saklanılabilir, sığınılabilir ..
Sevgi de insanları saklayabilir içinde .. İnsanlara sığınabilir ..***
Çok çok farklı bir Özdemir Asaf eseri okudum. Bu eseri okumaya niyetlendiğimde bu kadar keyifli bir okuma olacağını tahmin edemedim. Özdemir Asaf ın Çiçek Senfoni ni okumuştum. Şiir olarak üslubunu az çok
Bu senenin sıklıkla "Aa, evet, bu da bu yıl olmuştu. O geçen yıl değil miydi ya? Hayır hayır, bu yıl." gibi cümlelerle geçtiğini yeniden anımsıyorum. Neticede yıl, uzun ve haberler çoğunlukla çözümsüzlüklerle, tartışmalarla, gerilimlerle, endişelerle, belirsizliklerle dolu. "İçimiz karardı, hiç mi güzel bir şey olmuyor?" diye
"BİLİYORUM Kİ BENİMSİN!"
Tamam, dedim, bu raddeye gelmişliğim var. Mektup şeklinde yazılmış ne kitaplar, ne şiirler okudum. Bilindik şeyler işte ; sevgilinin kaşı, gözü, hasreti.. Su gibi akar gider bu kitap şimdi.
Yanıldım mı?
Evet, yanıldım.
Aşıklığın ilmini yapmış Cemil Meriç.
"İnsanları ikiye ayırıyorum ;seni tanıyanlar,
Bugün dedemin saati bana miras kaldı. Bir garip adamdı, saatinin pili bitince pil taktırıp kullanmak yerine saat takmaktan vazgeçerdi. Kaldırmış koymuş bir kutuya saatini. Hayat ince tevafuklardan ibaret hakikaten. Kol saatinin durduğu âna gözüm çarptı. Hastaneden bizi vefat haberi için aradıkları saatle aynıydı. Belki de üzüntüden fazla anlam
Miraba arkadaşlar kanalıma hojgeldiniz sjsjsjsj. Şaka şaka benim bir kanalım yok, sadece bu cümleyi kurmayı seviyorum o kadar. Yine de merhaba, serüvenimize hojjjgeldiniz.
Biz;
scheherazade ve ben aşağı yukarı bir buçuk senedir mitoloji, dokuz aydır da Yunan Mitolojisi okuyoruz. Geçen pazar günkü buluşmamızla birlikte, alnımızın akıyla Yunan
yaşarken ölümü aklımıza getirmeyiz. zaten sağlıklı olan da budur. sürekli ölümü düşünmek anksiyete bozukluğuna yol açabilir. peki ya hiç düşünmemek ne kadar doğru? ölümü düşünmek bize ne kazandırır?
ivan ilyiç’in ölümü’nü okumak bana ölümün biricikliğini, deneyimlenmesinin imkansızlığı ve yaşayacağımız bir tek hayatın olduğunu hatırlattı. ölümü ancak çok yakınımızdan birisinin başına gelirse deneyimleme şansına sahibiz. böyle bir durumda bile aslında edindiğimiz deneyim hayatımızın sonlanması değil bir gün sonlanabilme ihtimali olduğudur. giden kişiyi çok sevsek bile istemeden de olsa ölen kişinin biz olmadığına seviniriz. üzüldüğümüz şey, gidenin hayatımızda oluşturduğu boşluktur. ölüm anında ne olduğunu, nasıl hissedildiğini ölümü tatmadan asla bilemeyeceğiz.
ivan ilyiç’in ölümü’nde, kendince başarılı ve ortalama bir hayat süren yüksek rütbeli bir yargıcın yavaş yavaş ölüme gidişini okuyoruz. yargıcın hayatını okuduktan sonra ölümün sahneye gelmesiyle bir insanın “Belki de sürdüğüm yaşam, sürdürmem gereken yaşam değildir?” sorgulaması başlıyor. okurken o kadar doğal geldi ki bu iç hesaplaşma. oldukça insani, isyan ve şüphe doluydu. ivan ilyiç, yaşadığı hayatı gözden geçirirken mutlulukla hatırladığı tek zaman çocukluğuydu. belki de kaygısızca, hırs ve dünyevi şeylerin büyüsüne kapılmadığımız tek zaman dilimi olduğu içindir bu.
ölüm var. sürekli olmasa da arada bir hatırlamak lazım. yaşamımızı düzenlerken sormak lazım. “yaşamak istediğim hayat bu mu?”