Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bin yıllık şehrin eteklerinde , dünyanın basit bir yer olduğu ve mutluluğun herkesin anında erişebileceği kadar yakın olduğu düşüncesini öğreten bir filozof yaşarmış. Hayatından memnun olmayan genç bir adam, konunun özüne inebilmek için bir gün bu filozofun kapısını çalmış.
"Herkes sürükleniyor" diye yazdı. "Doğulu ve İslami geç­mişinin ahlaki değerler sisteminden kopmuş, Batılılaşma po­litikaları uyguladığı halde Batı değerleriyle bütünleşememiş köksüz bir toplumda referans noktalarının kayboluşu... Top­lumu bir arada yaşatan, yazılı olmayan kurallar dizisi bura­da yok. Nihilist bir dönemden geçiyoruz; sadece ben ve çev­rem değil, herkes böyle. Kimse hayatından memnun değil. Herkes derin bir huzursuzluk içinde kıvranıyor; daha iyi bir hayata ulaşmak istiyor ama o yeni hayatın ne olduğunun da farkında değil. Tarifi yok; dolayısıyla toplumun mitolojisi ve ideali de yok. Bu yüzden bir nehrin suları bizi önüne katmış götürüyor. İnsanlar akıntıdan kurtulmak için kıyıdan sarkan dallara tutunmaya çalışıyorlar. Kimi din dalına tutunuyor, kimi milliyetçilik, kimi kürtçülük; kimi ise nihilizme gömü­lüyor."
Sayfa 100 - Doğan KitapKitabı okudu
Reklam
Bin yıllık şehrin eteklerinde, dünya­nın basit bir yer olduğu ve mutluluğun herkesin anında erişebileceği kadar yakın olduğu düşüncesini öğreten bir filozof yaşarmış. Hayatından memnun olmayan genç bir adam, konunun özü­ne inebilmek için bir gün bu filozofun kapısını çalmış. Bu genç adam dünyanın çelişkilerle dolu kaotik bir yer olduğunu düşünür ve kaygılı gözlerle gördüğü dünyada mutluluk ona man­tık dışı gelirmiş.
16. yüzyılın en mühim karşılaşmalarından biri
1506’da, Sultan Bayezid’in bu sefer Michelangelo’yu İstanbul’a davet ettiği ve Haliç üzerine bir köprü yapılmasını istediği rivayet edilmektedir. …Roma’daki hayatından hiç memnun olmayan ve Floransa’ya kaçan Michelangelo, Galata’daki Fransisken cemaatinin başrahibi üzerinden gelen daveti hayırhaklıkla değerlendirir ve İstanbul’a giderek Sultan’ın hizmetine girmeye karar verir. Hatta kendisine zulmeden Papaya karşı kaleme aldığı eserini, “Türkiye’den yazan Michelangelo’nuz” imzasıyla bitirir. Büyük ressam ve heykeltraşın İstanbul’a gitmeyi kafaya koyduğunu duyan Floransa sancaktarı Soderini, “Türk için yaşayacağına, Papanın yanında öl, daha iyi!” diyerek onu kalmaya ikna eder. Dahası, işi sağlama almak için sanatçıyı Floransa Senyörlüğü’nün resmi Roma elçisi olarak atar. Böylece Leonardo da Vinci’den sonra Rönesans devriminin ikinci büyük ismi Michelangelo da İstanbul’a gitme şansını yakalayamamış ve belki de İslâm-Batı tarihinin en ilginç olabilecek karşılaşmalarından biri gerçekleşememiştir. Zira Michelangelo İstanbul’a gitseydi, kendinden on dört yaş küçük olan Mimar Sinan ile (1489-1588) karşılaşacak ve aralarında muhtemelen 16. yüzyılın en mühim karşılaşmalarından biri vuku bulacaktı.
Sayfa 250Kitabı okudu
Toplumu bir arada yaşatan, yazılı olmayan kurallar dizisi burada yok. Nihilist bir dönemden geçiyoruz; sadece ben ve çevrem değil, herkes böyle. Kimse hayatından memnun değil. Herkes derin bir huzursuzluk içinde kıvranıyor; daha iyi bir hayata ulaşmak istiyor ama o yeni hayatın ne olduğunun da farkında değil. Tarifi yok; dolayısıyla toplumun mitolojisi ve ideali de yok. Bu yüzden bir nehrin suları bizi önüne katmış götürüyor. İnsanlar akıntıdan kurtulmak için kıyıdan sarkan dallara tutunmaya çalışıyorlar. Kimi din dalına tutunuyor, kimi milliyetçilik, kimi Kürtçülük; kimi ise nihilizme gömülüyor."
Koca denilen birinin haklı haksız keyfine esir olmaktan başka bir şey olmayan, mutlu denilenleri ise onun her türlü heveslerine şartsız tabi ve esir olmaktan ibaret olan bu evlilik, ona iğrenç geliyordu. Artık Süreyya ona bir düşman görünüyor, şimdiye kadar da böyle miydi diye şaşırıyordu. O zamana kadar hiç bunu anlayacak bir fırsat çıkmamıştı. Çünkü hep boyun eğmişti. Hep arzularını daha ortaya çıkmadan, keşfetmeye ve onları gerçekleştirmeye çalışmıştı. Demek kocasının kendine, sevgisine alışık gelmesi bundandı? Gerçekte işte bu gece göründüğü gibi kendini düşünen ve soğuk bir adamdı. Demek o kadar zaman onu tanımadan, hem boş yere emin ve mutlu olarak yaşamış, görünür şeylere mutluluk adını verip hayatından memnun olduğunu ve dahası mutlu olduğunu sanmıştı. İşte onda hiç beklemediği huylar, kötülükler vardı. Demek bunları yeri gelmediği için görmemişti. O zaman başını ellerinin içine alıp: “Ben onu bilmiyormuşum. Büsbütün başka bir adammış!” diye sızlandı. Korkuyordu, onunla geçen hayatı, kendindeki güven için korkuyordu. “Nasıl yaşamışım ya Rabbi” diye titriyordu.
Reklam
Senden memnun olmayan çeksin gitsin hayatından. Bir süreliğine acı çekmek ömür boyu mutsuz olmaktan iyidir.
Sayfa 34 - Destek Yayınları, 28.Baskı, NE MUTLU TÜRK ÜM DİYENE!Kitabı okudu
Hamdetmenin sırrına eren, hayatından lezzet alır. Hiçbir şeyden memnun olmayan, sürekli şikayet eden insanlar ise ömür boyu mutlu olamazlar.
Bin yıllık şehrin eteklerinde, dünya­ nın basit bir yer olduğu ve mutluluğun herkesin anında erişehiteceği kadar yakın olduğu düşüncesini öğreten bir filozofyaşarmış. Hayatından memnun olmayan genç bir adam, konunun özü­ ne inebilmek için bir gün bu filozofun kapısını çalmış. Bu genç adam dün­ yanın çelişkilerle dolu kaotik bir yer olduğunu düşünür ve kaygılı gözlerle gördüğü dünyada mutluluk ona man­ tık dışı gelirmiş.
176 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.