İlkokuldayken serinin ilk kitabına hayran olmuştum. Görme yetisini kaybeden bir kızı anlatıyor ama öyle bol dramalı, her sayfada görme engelinden bahsedilmiyor. Her ne kadar göremese de ana karakter Mafalda'nın merhameti ve içtenliği onunla empati yapmamı sağladı. Artık ortaokula geçmiş olan Mafalda'nın büyümesine, yaşantısına ve arka planda var olan tatlı ortaokul aşkına tanık oluyoruz. Bunların yanında Mafalda'nın yaşamı her zaman böyle tatlı mı tatlı değil, babasının işini kaybedince bunalıma girmesi de bahsediliyor. Mafalda her daim umutlu, mutlu babasını yataktan çıkamaz halde görmesinin, aile içinde yaşanan finansal sorunların ve annesinin her şeye yetişme telaşının, çocukluğundan beri en yakın arkadaşı olarak bildiği Filippo'ya karşı hissettiği duyguların altında kalıyor. Bir de Elsa var. Elsa ise neredeyse bütün mahallenin nefret ettiği bir "hippi",herhangi bir evi yok. Mafalda'nın Elsa'yla tanışması hem kitabın "hayattan çıkarım yapma" temasını bozmuyor hem de karşılıklı yardımlaşıyorlar. Demek istediğim, hayat her zaman çok başarılı, çok düzenli yetişkinlerden öğrenilmiyor. Elsa gibi biriyle tanışmak Mafalda'nın başına gelip gelebilecek en güzel şeylerden biri olmalı. Sonuç olarak ilk kitap gibi umut verici ve sürükleyiciydi