Martin Eden işçi bir genç olarak burjuva sınıfından Ruth'a aşık olur.
Martin, Edebiyat Fakültesi mezunu çok iyi şartlarda yaşayan sosyal statüsü yüksek bir aileye mensup biri olan Ruth için kendini hem diksiyon hem de kültürel yönden geliştirmeye karar verir..
Gece gündüz kitap okur ve öykü, deneme ve şiir yazma denemeleri yapar..
Az uykuyla çok çalışarak gecesini gündüzüne katar iki yıl boyunca..
Kitabı okurken Martin Eden'in azmine, enerjisine, umuduna ve aşka bakış açısına hayran olmamak elde değil..
En çok da onun yayınevlerinden yazılarına gelen onlarca ret cevabı karşısında bitip tükenmeyen umuduyla tekrar tekrar yazıp dergilere ,yayınevlerine gönderme azmi etkiliyor insanı.
Martin kendine inanıyor ve yazılarına olan güveni tamdır. Başkalarının hatta Ruth'un bu yazma işinden vazgeçirmeye çalışmaları onu yıldırmıyor pes ettirmiyor ve bu uğurda sevdiği kız evlenmekten vazgeçiyor ama o yoluna devam ediyor.
Martin Eden'in zor yaşam koşulları ve
o dönemin sınıfsal farklılıkları, işçi sınıfının sosyal ilişkileri Jack London'un kaleminden müthiş bir betimlemeyle yansıtılmış romana...
Martin'in yazıları aniden çok değer görmeye başlıyor, yayınevleri peşinden koşuyor, çok para kazanıyor..
Sonra ne mi oluyor..
Söylemiyeceğim tabii ki.
Kitabın sonunu söylersem okumak isteyene ihanet etmiş olur..