Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Hazarlar aslında Gök Tanrı dinine (Tengri Han) inanıyorlardı. Yani Hazar halkının çoğunluğu atalarının bu dinini devam ettiriyordu. Fakat zamanla Hakan ailesi Museviliği kabul etti. Beyler ve saray erkanı da Musevi idi. Tüccar zümrenin arasında ise Müslümanlık yaygındı. Bir de Ortodoksluk Karadeniz'in kuzeyinde epeyce yayılmıştı. İslam tarihçilerinin kayıtları­na göre, camii, kilise ve sinagoglar yan yana bulunuyordu.
Oğuzlar ile Hazarlar arasındaki sınır İdil Irmağı'ydı. Kış aylarında bu ırmak donar, Oğuz birlikleri buz üzerinden karşıya geçerek Hazar topraklarına akın düzenlerlerdi.
Reklam
Bir kısım Türkler de Museviliğe (bk. Hazarlar) ve Hıristiyanlığa girmişlerdi. Türk nüfusunun çoğunluk meydana getirdiği sahalarda bir menfi tesiri görülmeyen bu yabancı dinler, bu imkanın mevcut olmadığı bölgelerde Türklerin kaybolmalarında rol oynadıkları gibi (Doğu Avrupa'da ve Balkanlar'da Hazarlar, Peçenekler, Uzlar, Kumanlar), 1000 tarihinde resmen Hıristiyan olan Macarların Türk kültüründen uzaklaşmaları, 864'den itibaren Ortodoksluğu kabul eden Bulgarların Türklüklerini kaybetmeleri neticesini vermiştir. Esasen bu dinlerin Türk kültüründeki inanç sistemine uymadığı, mahalli nitelikte kalmalarından bellidir. Yalnız İslam dinidir ki, Türklerin kadim inançları ile birçok bakımdan uygunluk göstermesi dolayısıyle, Türkler arasında yaygın ve Türklüğü takviye eden bir din durumundadır.
HAZAR-ARAP SAVAŞI(642)
Arabistan sınırlarından çıkmalarından bu yana hiçbir yerde,hiç kimse tarafından durduralamayan ve zafer nidalarından başka bir şey duymaya alışkın da olmayan Araplar büyük bir karmaşa içine düşmüşler,ordularının önemli kısmı yok edilmişti.Bu yenilginin başkentte bile şok etkisi yarattığı görülmektedir. Belencer,yenilmez Arap gücü mitinin kum gibi savrulup gittiği bir yer olmuştur.
“737’de Hazarlarla yapılan savaşı İslam ordularının kazanması üzerine Hazarlar ülkelerinde İslamiyeti anlatmak üzere iki fakih görevlendirilmesini kabul ettiler.”
Sayfa 81 - Yeditepe YayınlarıKitabı okudu
Yaklaşık 9. yüzyılın başlarında Vikingler, yerel halkı yağmalamak ve başta kürkler ve köleler olmak üzere ganimetlerini İslam topraklarına götürüp satmak amacıyla Baltık Denizi'nden nehirler aracılığıyla Doğu Slav topraklarına ulaştılar. İlk başta Volga (İdil) Nehri, Vikingleri ya Hazar Denizi'ne ve ardından Harezm'e ya Bağdat'a ya da Don Nehri ve Karadeniz'e götüren ana yol olarak kullanılıyordu. Hazarlar bu ticareti kontrol ederler ve Vikinglerden %10 vergi alırlardı. Vikinglerden bahseden ilk tarihsel kaynak, onların 839 yılında Konstantinopolis'e gönderdikleri sefareti anlatır. Bu kaynakta, sefaretle gelen Vikinglerin İsveçli oldukları, "Rûs" olarak adlandırıldıkları ve hükümdarlarına kağan unvanını verdikleri bildirilmektedir. Son durum, aralarında bir hiyerarşinin varlığına ve aynı zamanda Hazar kağanlarıyla devlet ve akrabalık iddialarına işaret etmektedir.
Sayfa 21 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
Eski Türk Ordusu ücretsiz, daimi ve süvarilerden oluşurdu. İlk Çağlarda ve Orta Çağlarda Roma'da, Bizans'ta, Abbasi Orduları'ndan ücretli askerler varken Hazarlar haricinde Türk devletlerinde ücretli askerler yoktu. Hazarlarda da ticari faaliyetlerin ön planda tutulmasından ötürü yabancı ücretli askerler istihdam edilmiştir. Türk toplumunda eli silah tutan herkes askerdi. Bu yüzden askerliğe özel bir meslek gözüyle bakılmazdı. Kendisini, ailesini, malını, boyunu milletini korumak isteyen herkes asker gibi yetişmek mecburiyetindeydi.
Sayfa 193 - Yeditepe YayıneviKitabı okudu
Hazarlar, Sabarların devamıdırlar. Diğer Türk devletlerinden farklı olarak ticaret, şehir ve ücretli orduları ile ön plana çıkmışlardır. Ama asıl şöhretlerini Musevi dinine girerek yaptılar. Bizans'la genelde dost, Araplarla çatışmalı ilişkiler kurdular. İlk Rus knezliğinin kurulmasına katkı sağladılar. 630'dan 1000 yılına kadar varlıklarını sürdürdüler.
Sayfa 126 - Yeditepe YayıneviKitabı okudu
Türklerde töre oldukça önemliydi. Hatta Museviliği kabul eden Hazarlar bile hukuk işlerini hahamlığa göre değil töre hükümlerine göre düzenliyorlardı.
Sayfa 59 - Yeditepe YayıneviKitabı okudu
Bulgarlar, Hazarlar, Oğuzlar, Karluklar ve Uygurların yöneticileri istisnası olmayan bir kaide ile geleneksel Türk anlayışının bir tecellisi olarak, ülkelerinde şu veya bu yolla İslam'ın yayılmasına müsamaha gösteriyorlar. Selçuk Bey Müslüman olmadan önce Oğuzlara bağlı bölgelerde halkı tamamen Müslümanlardan oluşan kentler bile vardı. Hatta bu Türk devletlerinde üst kademeden de İslam'a ilgi duyanlar görülüyor. Örneğin yukarıda Oğuzlardaki Küçük Yınal bahsine ilaveten, İstahri'nin verdiği bir habere dikkat çekeceğiz. Hazar kağanı öldüğünde tahtta en fazla hakkı olan bir genç varmış ama Müslüman olduğu için kağanlık hakkı bulunmuyormuş. Bu genç çarşıda ekmek satarak geçinirmiş. Türk yöneticiler, diğer dinler gibi İslam'a da müsamahalı davranırken aynı şeyi İslam ülkelerindeki yöneticilerden de bekliyorlar: Kendi ülkelerine ve İslam ülkelerindeki dindaşlarına, Müslüman olmayan kimselere müdahale edilmemesi.
Sayfa 188 - Kripto YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bir yerde din hürriyeti ne kadar geniş olursa olsun uluslararası alandaki gelişmeler veya dinsel kimliği içeren bazı iç olaylar inanç azınlıklarına bakışı dönemsel olarak etkileyecektir. Hazarlar da Bizans ve Abbasîlerle ilişkilerine bağlı olarak zaman zaman ülkedeki Müslüman ve Hristiyan nüfusa baskı uygulayabiliyordu. Bulgar yolunda giderken ve dönerken Hazar hakkında iyi bilgi aldığını gördüğümüz İbn Fazlan, Müslümanların bir havrayı yıktıklarını duyan Hazar kağanının İdil'deki büyük caminin minaresini yıktırdığı ve müezzinleri öldürttüğü bilgisini verir. Aynı şekilde, bir Hazar belgesi olan Kenize Mektubu'na göre, imparator VII. Konstantinos'un (913-959) imparatorluk ortağı ve kayınbabası olan Romanos Lekapenos Bizans'taki Yahudilere tazyike başlayınca, çağdaşı olan Hazar kağanı Harun da kendi idaresindeki Hristiyanlara aynını yapmıştır. Dolayısıyla ordunun Müslüman olması veya başkomutanın Müslümanlardan seçilmesi Musevi Hazar idaresinin ülke içindeki gücünün onlara dokunulmayacak şekilde zayıfladığı anlamına gelmiyor. Öte yandan, daha aşırı davranışlarda Hazar'ın durumu son derece nazikti ve iç dengeleri de eninde sonunda göz önüne almak durumundaydılar. Zira Mesüdi'nin belirtiği gibi, Müslümanlarla Hristiyanlar söz birliği etmiş olsalar Hazar melikinin onlara karşı çıkacak gücü olmazdı.
Sayfa 162 - Kripto YayınlarıKitabı okudu
Araplarla Hazarların uzun bir aradan sonra gerçekleşen son savaşı 8. yy. sonundadır. Hazar'a Museviliği kalıcı olarak yerleştiren Obadiye Kağan zamanında gerçekleşen bu olayın iki sebebi verilir. Birine göre, Harun Reşid'in güçlü adamı Fadl bin Yahya el-Bermeki bölgeye vali tayin edilince Derbent ötesindeki Hamzin Kalesi'ne saldırıp
Sayfa 156 - Kripto YayınlarıKitabı okudu
737 senesinde Müslümanlarla Hazarların savaşlarının kesin olarak bittiğini ve kalıcı bir barış dönemine girildiğini belirtmiştik. Artamonov'a göre Hazar Kağanı Bulan o tarihten sonra ülkede İslam'ın yayılmasına müsamahalı davranmıştır. 750'lerde Azerbaycan valisi Yezid el-Sülemî, kağanın kızıyla evleniyor; 768'de Hazarlar Bizanslılara karşı 9. yy.a damgasını vuran Müslümanlara destek gönderiyor. halifelerin Türk gulamları arasında da çok sayıda Hazar kökenli vardı. Fakat bu iyi ilişkiler Hazarlar arasında İslam'ın yayıldığı anlamına gelmez, bunu sadece tahmin edebiliriz. Aksine yayılması için ortamın uygun hâle geldiğini gösterir.
Sayfa 151 - Kripto YayınlarıKitabı okudu
Tarihçilikte önemli bir yanlış olarak Bulgar Hanı Almuş'un 920 senesinde Halife Muktedir Billah'a (908-932) elçi göndererek ülkesine İslam'ı anlatacak fakihlerin gönderilmesini istemesini Müslüman olma tarihi olarak alıyoruz. Fakat İbn Fazlan'ın kitabından o tarihlerde İslam'ın çoktan yerleştiği bir toplum görüyoruz.
Sayfa 145 - Kripto YayınlarıKitabı okudu
634 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.