Türklerin Müslüman olması süregelen bir tartışmadır. Bu konuda yaygın iki görüş vardır. Bunlardan ilk akla geleni tarih kitaplarında bize öğretilen Türklerin, eski inançlarına benzerliği ile İslam dininin bir takım konularda benzer özellikleri sayesinde bu dini kabul etmeleridir. Diğer bir görüş ise çok az kişinin kabul ettiği daha doğrusu kabul
"Tarih, bir anlamda halkların kutsal kitabıdır."
M. İ. Karamzin
Karamzin'in bu sözünü çok severim. Çünkü bana, Tarih'i ne kadar iyi ve ne kadar doğru bilmek zorunda olduğumuzu hatırlatıyor. Kitabı okumaya da bu söz ile başlıyorsunuz zaten ve kitabın size ne anlatmak istediğini daha ilk sayfasında görüyorsunuz. Kitabın
Öncelikle şunu kesin bir dille ifade etmek isterim ki, bu bir roman ya da kurgu kitap değildir. Tamamen araştırma ve kaynaklara dayalı, bize kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi anlatan tarihi bir başyapıttır. Türk tarihi ile ilgilenenler için bulunmaz bir kaynakçadır. Kısacası, kendisini Türk bilen/hisseden ve geçmişi ile geleceğine sahip çıkan
Kitap hakkında bir kaç cümle karalamak istemiştim. Merak edenler olduğu için istekler de oldu. Fakat, sonra vazgeçtim; çünkü çok iyi biliyorum ki Ahıska ve orada yaşayan halk hakkında hiçbir bilgimiz yoktur. Doğal olarakta bu kitabı okumak zaman kaybı olabilir, anlamak ise müşkül. İşte bu yüzden, o yazmak istediğim 'bir kaç cümle'yi bilerekten
Hazarlar aslında Gök Tanrı dinine (Tengri Han) inanıyorlardı. Yani Hazar halkının çoğunluğu atalarının bu dinini devam ettiriyordu. Fakat zamanla Hakan ailesi Museviliği kabul etti. Beyler ve saray erkânı da Musevi idi. Tüccar zümrenin arasında ise Müslümanlık yaygındı. Bir de Ortodoksluk Karadeniz'in kuzeyinde epeyce yayılmıştı. İslâm tarihçilerinin kayıtlarına göre, camii, kilise ve sinagoglar yan yana bulunuyordu.
Afganistan birden fazla ırkın yaşamına devam etmeye çalıştığı etnik grupların olduğu bir şehirdir. Nüfusunun çoğunluğunu Peştunlar, Tacikler, Özbekler ve Hazarlar oluşturur. Hazaralar; dili,dini,ırkı sebebiyle ötekileştirilen, gaddarca işkenceler sonucu yok edilmeye çalışılan bir ırktır.
Kitap, Kabil'de monarşinin son yıllarında aynı evde doğup büyüyen,aynı sütanneyi paylaşan Peştun Emir ve Hazara Hasan'ın yaşadıklarını konu edinir.(Çocukların ırklarını belirtmem üzerine terazinin Afganistan'da onlar için nasıl dengesizleşeceğini şimdiden tahmin edebilirsiniz.)Sözde Emir,Kabil'in sayılan iş adamlarından birinin oğlu,Hasan ise Kabil'in yok etmeye çalıştığı Hazara ırkına mensup olan Ali'nin oğludur .Çocukların yolları, birinin diğerine ihaneti ve Afganistan'ın siyasi durumu sebebiyle ayrılır fakat aralarındaki sadakat ve sevgi hiç kopmaz.
• Kitabı ikinci kez okuyorum. İlkinde yoğun kafayla ve uzun sürede okudum. Hâliyle verimli bir okuma olmamıştı.2 yıl aradan sonra ,sakin bir kafayla birkaç gün içinde okuyup değerlendirme yapıyorum. Beğendiğim sayılı kitapların arasına dilinin akıcılığıyla,kurgu olup gerçeği aratmayışıyla ve hissettirdiği derin duygularla girdi. Dolayısıyla kitabı okumanızı tavsiye ediyorum. Keza kitaptan uyarlanmış filmini de izlerseniz anlatılanları daha somut bir perspektiften görebilirsiniz.
Not:Khaled Hosseini'nin severek okuduğum ve önerebileceğim bir diğer romanı Bin Muhteşem Güneş yine aynı coğrafyayı konu edinir. Kitap,iki kadının yaşadığı farklı çocukluk ve gençlik yıllarını, yollarının kesişmesiyle nasıl ortak bir kaderde buluştuğunu ve devamında yaşanılanları anlatır.
Ortaya atılan Aryanizm teorisinin de hızlı bir şekilde yayılması, uydu tarihçiler sayesinde gerçekleşmiştir. Tetkik etmeden, tenkit süzgecinden geçirmeden, "o söylemişse doğrudur" görüşünden hareketle, bu tarihçiler kendisinden öncekilerin söylediklerini âdeta papağan gibi tekrarladılar. Bunun tam tersini yapıp haysiyetli dayrananları da siyaseten sindirdiler. Mesela Vaktiyle M. Artamonoff, Hazar Tarihi adlı eserini yazınca, Rusya'da adamı neredeyse ortadan kaldıracaklardı. Bunun sebebi, Artamonoff'un Hazarlar döneminde Kırım'da ve Taman Yarımadası'nda küçük bir Rus devletinin bulunduğu şeklindeki iddiaları çürütüp, pek çok gözde akademisyenin yanlışlarını yüzlerine vurarak, yerin dibine sokmasıydı. Ondan sonra öğrencisi Gumilev de aynı akıbete uğrayacaktı.
Eğer Kafkasların kuzeyinde Hazarlar bulunmasaydı, Avrupa uygarlığının doğudaki temsilcisi olan Bizans, Araplar tarafında silinip süpürülecek, bugün okuduğumuz Hristiyanlık ve Müslümanlık tarihi de çok farklı olacaktı.
...yazılmış başka bir kaynak da, Kemaleddin ibn ül-Adim'in Tarihi Haleb, Hisioire d'Alep adlı eseridir, burada yine Selçuk'un babasının
Hazar Türklerinin önde gelenlerinden biri olduğu söylenmektedir.
İbn Hassul adlı tarihçi ise Selçuk'un, kılıcını çekip Hazar Kağanına vurduğunu ve elindeki kamçıyla onu dövdüğünü anlatmaktadır.
Böylelikle Hazarlarla Selçuklu sülalesinin kurucuları arasında yakın ilişkiler olduğu, sonradan bu yakınlığın bozulduğu belli olmaktadır. Bunun nedeni belki de
Selçukluların İslam dinini kabul etmesidir. Oysa bu sırada Kuman ve öteki Oğuz boyları putperest kalmışlardır.
Ne olursa olsun, uzaklaşmadan sonra bile, Hazar etkisi bir zaman sürmüş olmalı ki, Selçuk'un dört oğlundan biri, ancak Yahudilere özgü bir ad olan Israfil' adını taşımaktadır. Torunlarından biri ise Davut'tur (David)."
Hazarlar Türk kökenli bir ulustu.
Ülkeleri, Karadeniz'le Hazar Denizi arasında, önemli geçit niteliğinde, stratejik, kilit önemi haiz bir noktada bulunmaktaydı.
Hazar Sözlügü: Hazar kağanı bir düş görür ve bu düşün derin anlamını öğrenmek için üç dinden (Müslüman, Hıristiyan, Yahudi); temsilciyi sarayına davet eder. Bu temsilcilerden hangisi düşünü en inandırıcı biçimde yorumlarsa, halkıyla birlikte onun dinine geçeceğini ilan
eder. Ve Hazarlar din değiştirdikten kısa bir süre sonra hiçbir iz bırakmadan
ortadan kaybolurlar. Her din, Hazarların din degiştirişini kendine göre yorumlar. Bu üç yorumu biraraya getiren ilk Hazar
Sözlügü 1691'de Daubmannus
tarafından yayımlanır. Ama bir nüsha dışında bütün baskı Engizisyonca imha edilir.
17. yüzyılda üç dinden üç kişi,
bu tek nüshanın izini sürerek Hazarları yeniden gündeme getirmek ister,...
1982'de üç düşavcısı (bkz. Düşavcıları maddesi) İstanbul'da buluşur, ...
Kırım'ın insan coğrafyası daha da çeşitlilik göstermiştir. Bu yarımadayı evi belleyen halkların listesi akıllara durgunluk verir. Avrupa ve Asya'daki neredeyse her dil ve kültür grubundan temsilciler buraya izlerini bırakmıştır: Antikçağdaki Tauriler, İskitler, Yunanlar, Sarmat Alanları ve Romalılarla başlayıp ortaçağda Bizans Yunanları, Gotlar, Hazarlar, Kıpçaklar, Moğallar, Tatarlar, Selçuklular ve Osmanlı Türkleri, Cenevizliler, Venedikliler, Ermeniler, Kırım Yahudileri, Yunanlar, Bulgarlar, ve Almanlarla devam edip; daha modern dönemde Ruslar, Ukraynalılar ve 20. yüzyılın siyasal kabileleri olan "Beyaz" ve "Kızıl" Rusların yanı sıra çeşitli "Sovyet" halklarıyla son bulur.
Merhaba.. Ahmet Taşağıl'ın Kök Tengri'nin Çocukları adlı kitabını bitirdim. Daha önce tarih kitabı okumamıştım ve Türk, Avrupa ve Dünya tarihini okumayı çok istiyordum. İlk önce Türk tarihini en baştan alıp günümüze kadar getirmek istiyorum. İslamiyet Öncesi Türk Tarihi, Selçuklular, Osmanlı Devleti ve günümüz Cumhuriyet'i. Bunun içinde ilk adımı