Yaban romanı ben de değişik duygular bıraktı. Aslında bildiğim şeyleri ayrıntılarıyla okumak fikirlerime olan bağlılığımı artırdı. Yakup Kadri Türkçeyi gayet iyi kullanmıştı. Romanı birçok yönden eleştirebilirim(iyi veya kötü). Türk klasiklerinde sevdiklerim arasına girdi.
Gittiği köyden nefret eden, cahilliklerini, yaşayışlarını hayvanla eş gören; düşmana sıcak, kendi askerine soğuk davranan köylüden nefret ederken:
"Ondan ricam şudur ki, burada bana bir yabancı muamelesi ettikleri, beni kendilerinden sanmayıp daima manevi bir ezaya mahkum kıldıkları için köylülere bir öfke bağlamasın. Onları, ben küçük sığırtmacın ölüsü başında affettim. Ve bu umumi facia anında hepsine, hatta Salih Ağa'ya bile hakkımı helal ediyorum. Bunların hiçbiri ne yaptığını bilmiyor. Eğer, bilmiyorlarsa kabahat kimin? Kabahat, benimdir. Kabahat, ey bu satırları heyecanla okuyacak arkadaş; senindir. Sen ve ben onları, yüzyıllardan beri bu yalçın tabiatın göbeğinde, herkesten, her şeyden ve her türlü yaşamak zevkinden yoksun bir avuç kazazede halinde bırakmışız. Açlık, hastalık ve kimsesizlik bunların etrafını çevirmiştir ve cehalet
denilen zifiri karanlık içinde, ruhları, her yanından örülü bir zindanda gibi mahpus kalmıştır."
demesi her şeyiyle nefret ve tiksinti duyduğu Salih Ağayı dahi affetmesi ve sorunun kendisinde ve Türk aydınında olduğunu belirtmesi beni duygulandırdı. Hala daha sorun gören gözleri görmez yapan bizlerde... O dönem köyleri araştırıyor olmasından geliyor olacak köy ve köylüyü dönemin içinde iyi işlemiş diyebilirim.