İstanbul'a 20 Eylül perşembe akşamı gelmiş, ancak salı sabahı pansiyona yerleşmiştim. Yine o gün akşamüstü Behçet Beylere gittim. Hem ihtiyar adamı görecek, hem de kabilse evde cumaya kadar istirahat edecektim. Ayrıca odanın eşyasını beğenmemiştim. Köşkte emanet bulunan eşyamızdan bir kısmını getirmek istiyordum. Eve girdiğim zaman kapıyı açık
Sayfa 248Kitabı okudu
Küçük varlıklar büyük düşünceler..
“Irmağın nereye kadar gittiğini görmek istiyorum. Biliyor musun anneciğim, aylardır bu ırmağın sonu neresi diye düşünüp duruyorum. Ama hâlâ işin içinden çıkamadım. Dün geceden beri gözüme uyku girmedi. Nihayet, gidip ırmağın sonunu bulmaya karar verdim. Başka yerlerde neler olup bittiğini bilmek istiyorum. Annesi gülerek: - Ben de çocukken çok düşünürdüm böyle şeyleri. Yavrucuğum, ırmağın başı, sonu olmaz ki. İşte hepsi bu kadar. Irmak hep akar durur ve hiçbir yere de varmaz. - Ama anneciğim, her şeyin bir sonu olmaz mı? Gece sona erer, gündüz sona erer, ay öyle, yıl öyle... Annesi sözünü kesti: - Böyle büyük lafları bırak bir yana; kalk, dolaşmaya çıkalım. Şimdi laf değil, gezinti zamanı! - Hayır anneciğim. Ben böyle gezmelerden bıktım artık. Yola düşüp gitmek, başka yerlerde neler olup bittiğini öğrenmek istiyorum. Bu lafları bana birinin öğrettiğini düşünüyorsun ama bilmeni isterim ki çoktandır düşünüyordum ben bunları. Elbette ondan bundan da çok şey öğrendim. Örneğin şunu anladım: Balıkların çoğu yaşlandıkları zaman ömürlerini boşu boşuna geçirdiklerinden yakınırlar. Sürekli sızlanır, lanet okur, her şeyden şikayet ederler. Ben bilmek istiyorum; gerçekten de yaşamak dediğimiz şey şu bir avuç yerde yaşlanıncaya kadar dolaşıp durmaktan mı ibaret; yoksa dünyada başka şekilde yaşamak da mümkün mü?”
Reklam
- Modern zamanlarda Türklerin ruhundaki göçebeliğe özgü nitelikler, onları “en iyiyi, en yeniyi, en güçlüyü izle!” formülü uyarınca davranmaya zorluyor. Göçebe-savaşçı ve hayvancı nitelikleri ağır basan Türk toplumu, kalabalık düşmanlara ve meşakkatli tabiat şartlarına karşı var kalma mücadelesinin gereği olan davranış kalıpları şekillendirmişti.
I Senin adını kol saatimin kayışına tırnağımla kazıdım. Malum ya, bulunduğum yerde ne sapı sedefli bir çakı var, (bizlere âlâtı-katıa verilmez), ne de başı bulutlarda bir çınar.
YAVUZ SELİM Türkiye'nin Osmanlı sülâlesinin ilk on padişahı hep değerli ve kahraman başlardır. Milletimize her birinin ayrı ayrı büyük hizmetleri vardır. Kimisi Batı'nın birleşik ordularını ezmiş, kimisi zaferleri ile tarihte yeni çağlar açmış, bazıları seferde veya savaşta ölmüş ve hepsi Türk bayrağını zafer yelleri ile yarıştırmış
Her İşin Başı
Hep böyle olur. Hep, eller gider Mersin’e, biz gideriz tersine. Bence çektiğimiz biraz da bunun elinden. Neden bu huyumuzu değiştiremiyoruz bir türlü? Neyimiz eksik ki? Bir şeyler var, bizim bilmediğimiz bir şeyler var.
Reklam
163 öğeden 131 ile 140 arasındakiler gösteriliyor.