Rahmet okutmak :D
*** HIRSIZIN BİRİ GÜN GELİP, ihtiyarlamış ve nihayet Chastalanıp yatağa düşmüş. Öleceğini anladığından, Allah'a yalvarmağa başlamış: “Allah'ım, öleceğime gam çekmiyorum. Fakat ömrüm boyunca hırsızlıkla geçindim. Şunun bunun canını yaktım. Ben bu kadar günah ile senin huzuruna ne yüzle çıkacağım? Hesap vermeye nasıl geleceğim?Dünyada herkes benim arkamdan lânet okuyacak, sen beni affet Allah'ım..." diye yalvarıyormuş. Hırsızın, delikanlı bir oğlu varmış. Babasının yatağının baş ucunda bu yakarışı dinlemiş ve babasını teselli etmiş: "Baba, sen hiç merak etme. Ben seni her gün rahmetle andıracağım. Yüreğin rahat olsun..." Birkaç gün sonra babası ölmüş. Evin geçim yükü oğlunun omuzlarına yüklenmiş. Haylaz oğlan başlamış babasının mesleğini devam ettirmeye... Fakat öyle merhametsizce ve öyle gaddarca ev soyarmış ki, girdiği evde iğneden ipliğe ne varsa hepsini siler süpürür, torbasına doldururmuş. Eşyası dibinden süpürülmüş olan ev sahipleri, sabahleyin uyandıkları zaman, tamtakır kalan evde, ele alacak bir bardak bile bulamayınca, ne yapacaklarını bilemezlermiş. Şehirde herkes bu yeni hırsızdan yaka silker birbirlerine dert yanarken: kan "Yahu, babası da hırsızdı ama, yine Allah rahmet eylesin insaflı adamdı. İhtiyacı kadar bir şeyler alıp çıkardı. Lâkin bu mel'un oğlan, girdiği evi kökünden kurutuyor..." derlermiş.
Zikirlerin en faziletlisi, mânâsını düşünerek Kur'an okumaktır. İşte bu sebeple her gün Allah'ın kitabından belli bir miktarı, üzerinde düşünerek okumalıdır. Dünyada Kur'an ile çok meşgul olan ve hayatını Kur'an'ın buyruklarına göre düzenleyen kimse âhirette üstün dereceler kazanacak, Allah'ın kelâmını orada da okuyacak ve cennet ehli kendisini derin bir huşû ile dinleyecektir. Cennette Kur'ân-ı Kerîm'in âyetleri sayısınca dereceler vardır. Herkes ne kadar Kur'an okursa derecesi o kadar yükselecektir.
Reklam
«Ey Hak yolu yolcusu! Senin bedenin ve hâllerin bir mektup gibidir; ona dikkatle bak! Pâdişaha (yâni Hakk’a) layık olup olmadığını anla da, onu, ondan sonra yerine gönder! Bir köşeye çekil, kendini sorgula; mektubu, yani kendini, iç dünyanı aç da oku bakalım! İçindeki hisler ve hâller, Rabbine lâyık mıdır? Eğer o mektuptaki yazı (yâni senin bedenindeki huylar) velîlere layık değilse, o mektubu parçala, yırt at da, (yani kendini ıslah edip) başka bir mektup yazma çâresini ara! Fakat beden mektubunun açılmasını ve okunmasını kolay sanma! Öyle olsaydı, herkes, gönül sırlarını kolayca, apaçık görürdü! Kapalı bir mektup gibi olan bedeni açmak, içindeki yazıları, yâni insanın huyunu, iç durumunu anlamak, yani kendi hakîkatini keşfetmek ne kadar güçtür! Bu; olgun kişilerin, âriflerin işidir; sokak çocuklarının işi değildir!» Kendi iç âlemini okuyacak duruma gel!.. Çâre, Hakk’ın kelâmına gönül vermektedir. Cenâb-ı Hak buyurur ki: «Nefsini kötülüklerden arındıran felâha ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.» (eş-Şems, 9-10) Unutmayalım ki; Bir gün hayat kitabımız açılacak. Kıyamet günü bize denilecek ki: «Kitabını oku!» O gün, bütün uzuvlarımız ağız hâline gelecek. Yaptıklarımızı onlar söyleyecek. Kendi şahidimiz kendi uzuvlarımız olacak… Rabbim, o gün amel defterleri tertemiz olanlardan eylesin… Âmin
Musa Çavuş, mektuplarını yazdığım için günde birkaç kez bana çay verirdi. Bir gün mektup gelmiş. Ben orada yoktum, okuyacak kimse bulamamışlar. Saraylı ağalar da okuma bilmezlerdi. Bizim fırın, yanımızdaki kahvehane, Kahvecibaşı Süleyman Efendi'ye ait olduğundan bütün saraylılar oraya gelirlerdi. Yorgancıbaşı Ahmet Bey, fırının bitişiğindeki Rüştiye'den torununu getirtmiş. O da mektubu okuyamamış. Döner dönmez beni çağırdılar. Mektup, Azbıderli Dursun Hoca'nın yazısıydı. Onun eğik büğük yazısına o kadar alışıktım ki bir defada, hiç durmadan okuyuverdim. Kahvedeki herkes beğendi okumamı. Dârüssaade-i Şerife 13 haremağalarından ve içoğlanlarından ince vücutlu, uzun, çok uzun boylu Abdülgani Ağa, hadım edilmişlerin kadınsı sesiyle, "Olan Agop, yazık ki Armenisin. Müslüman olaydın, seni Sarayın Kur'an hafızı yapardım" dedi. Bu Dârüssaade-i Şerife, sarayın haremine verilen addı.
Tarih Vakfı Yayınları, 4.Baskı 2002Kitabı okudu
dün gece bu pasajı paylaşmak için kitabı bitirmedim, okuyunuz.
doğum yapmadan bir hafta önce, çamaşırcı kadın dolabımdaki tüm paramı çalınca doğumu devlet hastanesinde yapmak zorunda kaldım. yoksulların, çaresizlerin gittiği bu hastanede, toplumdan dışlanmış insanların arasında senin çocuğunu doğurdum. fakat burası doğumdan ziyade ölünecek bir yerdi, herkes, her şey yabancıydı. hastalar birbirlerine öfke ve nefret doluydu, herkes yalnızdı., karanlıkta, ilaçlar ve kanla, çığlıklarla inleyen odada herkesin sahip olduğu yoksulluk ve acılar toplanmıştı. yoksulluğun getirdiği tüm fiziksel ve ruhsal utançların ıstırabı burada çekilebilirdi. aşağılandım; savunmasız kadınların çarşaflarını yüzlerindeki alaycı gülümsemeyle açıp tedavi bahanesiyle onlara dokunan genç doktorlar, açgözlü hemşireler sayesinde, fahişeler ve diğer hastalarla birlikte kaldığım, fakirliğin getirdiği o ortak kaderi daha da hissettiren bu yerde, zihinsel ve fiziksel utancı en acı hâliyle tecrübe ettim. bu hastanede bir kadının utanması acımasız bakışlarla çarmıha gerilir ve sözlerle kırbaçlanır. orada sadece üzerinde adın yazan bir tabela vardır, yataktaki insan meraklı doktorların yokladığı bir et parçasından ibarettir, bir deneme nesnesidir. çocuklarını kendi evlerinde ve onları sevgiyle bekleyen kocalarıyla doğuran kadınlar; yalnız, savunmasız ve adeta bir denek gibi yatırıldığı masada doğuran bu kadınları anlayamaz! bugün, bir yerde cehennem kelimesini duyacak ya da okuyacak olsam, hâlâ o gün yaşadığım acıları, o tıka basa dolu odaları, kahkahalar ve çığlıklarla inleyen koridorları, utanç veren o kesimhaneyi hatırlıyorum.
Bir gün herkes kitap okuyacak! İşte, o kadar!
Sayfa 239 - Ephesus YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bir gün herkes kitap okuyacak! İşte, o kadar!
Sayfa 295 - Ephesus YayınlarıKitabı okudu
Gerginlik Başlıyor
BÖLÜM İKİ İki arkadaşın yolları Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında ayrılmıştı. Kamuoyu önündeki açık tartışma da, Siirt Milletvekili Mahmut (Soydan) Bey'in sahibi olduğu Milliyet gazetesinin 27 Nisan 1933 günlü sayısında, Ankaralının Defteri köşesinde, Millici imzasıyla yayınlanan “Tek Cepheye Sadakat Böyle mi Olur” başlıklı yazıyla
Zikirlerin en faziletlisi, mânâsını düşünerek Kur'an okumaktır. İşte bu sebeple her gün Allah'ın kitabından belli bir miktarı, üzerinde düşünerek okumalıdır. Dünyada Kur'an ile çok meşgul olan ve hayatını Kur'an'ın buyruklarına göre düzenleyen kimse âhirette üstün dereceler kazanacak, Allah'ın kelâmını orada da okuyacak ve cennet ehli kendisini derin bir huşû ile dinleyecektir. Cennette Kur'ân-ı Kerîm'in âyetleri sayısınca dereceler vardır. Herkes ne kadar Kur'an okursa derecesi o kadar yükselecektir.
Sayfa 40
O zaman Türkçe okuma yazmasını bilen sadece bendim. Herkesin mektubunu ben yazar ve okurdum. Resmi yazıları da bana okuturlardı. Yanımızdaki bakkalın senetlerini yazardım. Kendisi dedamadı da Karamanlıydılar. Bakkallıktan başka, Tophane ve Beşiktaş'taki meyhanecilere faizle para vererek de geçimlerini sağlıyorlardı. Kalıplaşmış deyimlerim vardı; her birini yeri geldikçe kullanırdım. "Bâd-i tastir-i sened oldur ki" gibi. Arapça ve Farsça kelimeler kullanmam gerekirdi. "Aldım" demezdim "Ahz u kabz eyledim"; "verdim" demezdim "itâ eyledim" derdim. İstanbul,Deraliyye, Dersaadet, Asitâne-i Saadet'ti. Yukarı, aşağı yerine "Azbıder-i bâlâ", "Azbıder-i zîr";köy'e "kariye", ekmeğe "nân-ı aziz", Getronagan'a "Mekteb-i merkez-i kebir", ilk kısmına "Mekteb-i merkez-i sagir" derdik. Türkçemi köyümden getirmiştim. Zaten Ermeni okullarında Türkçe demek, Osmanlıca demekti. Dilekçe, resmi yazı, ticari senetler yazmak için bu dil öğretilirdi. Okuduğumuz kitapların yazarı Mihran Apikyan, imzasını "Mihri" diye atardı. Yazı kamışla yazılırdı. Mürekkebi kurutmak için renkli bir kum, "rıh" kullanılırdı. Ben, yazdıklarıma yeşil rıh serperdim. Herkes imrenirdi, ben de gururlanırdım. Musa Çavuş, mektuplarını yazdığım için günde birkaç kez bana çay verirdi. Bir gün mektup gelmiş. Ben orada yoktum, okuyacak kimse bulamamışlar. Saraylı ağalar da okuma bilmezlerdi.
42 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.