Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“Bir savaş patladığında insanlar ‘Uzun sürmez bu, çok aptalca! ’ derler. Ve kuşkusuz bir savaş çok aptalcadır, ancak bu onun uzun sürmesini engellemez. Budalalık hep direnir, insan hep kendisini düşünmese bunun farkına varabilirdi. Bu açıdan burada oturanlar da herkes gibiydi, kendilerini düşünüyorlardı; bir başka deyişle hümanisttiler; felaketlere inanmıyorlardı. Felaket insana yakışmaz, onun için felaket gerçekdışıdır, geçip gidecek kötü bir rüyadır, denir. Ancak her zaman da geçip gitmez, kötü rüyalar arasında insanlar geçip gider ve önlemlerini almadığından başka hümanistler gider. Yurttaşlarımız da başkalarından daha az ya da çok suçlu değildi; alçak gönüllü olmayı unutuyorlardı, hepsi bu ve kendileri için hâlâ her şeyin olanaklı olduğuna inanıyorlardı; bu durum da felaketlerin olanaksızlığını varsayıyordu. İşlerini yapmayı sürdürüyorlardı, yolculuklar ayarlıyorlardı ve düşünceleri vardı. Geleceği, yolculukları ve tartışmaları ortadan kaldıran vebayı nasıl düşüneceklerdi ki? Kendilerini özgür sanıyorlardı, oysa felaketler oldukça kimse asla özgür olmayacak.”
Politik anlamda kadınlar hakkında edilecek kelamları, binbir farklı tartışmanın içinde derinleştirmek mümkün fakat ben yalnızca bizden bahsetmek istiyorum. Ekseriyetle arkadaşlığımızdan. Kadınlık üzerine düşünmeye başlamam hangi yaşlara denk geldi, çok da emin değilim. Çalışan bir annenin kızı için tek dileğinin parasal anlamda özgür olduğu bir
Reklam
"Elektrikler kesilince aile fertleri hep birlikte oturup sohbet eder salonda hani. Ve ışıklar tekrar geldiğinde herkes dağılır birden. Bazen insanları bir arada tutan şey göbek bağları değil, karanlık olur ne garip."
Düpedüz, kendime denk hiç kimse görmemek gibi üstün bir nedenle, kendimi herkes karşısında özgür hissediyordum. Size söylediğim gibi, kendimi herkesten daha zeki saymışımdır, ama aynı zamanda daha duyarlı daha becerikli ve en iyi aşık saymışımdır.
Tüm bunlar korkunun yarattığı, insanların korkularından yararlanılarak, insanları yönlendirme eylemleridir. • Öğretmen öğrencilerini cezalandırmakla ya da kötü not vermekle tehdit eder ve öğrenciler de bunlardan korkarlar.çünkü kötü not alırlarsa ailelerini kızdıracaklar ve onları kızdırmaktan korkarlar. • Çalışan herkes, mevkiini ve işini kaybetmekten korkar; işverenler de bunu en iyi biçimde değerlendirirler. • Belki en çok duyulan korkulardan bir tanesi de, yakın çevremiz tarafından saygı görmemek ve ciddiye alınmamaktır. Bu nedenle, herkesin bizi beğenmesi ve onların hoşuna gidebilmek için, elimizden geleni yapmaya çalışırız. Modayı izlemek ve başkalarından geri kalmamak içinde çaba gösteririz. Kimi zaman alttan alarak kimi zaman fıkralar anlatarak, bazen tatilimizden bahsedip, bazen kendimizi her şeyi bilen birisi olarak ortaya koyarak, hep tek bir şeye ulaşmak isteriz. Çevremizdekiler tarafından kabul edilmeye ve değer verilmeye. Aslında burada yine bir suçlu aramaya gerek yoktur. Çünkü hepimiz, aynı anda hem ‘’korkutucu’’ hem de kurban durumunda bulunmaktayız. Önemli olan, hangi oranda dışımızdaki kişiler tarafından yaratılan bu korku manipülasyonlarının etkisi altında kaldığımızı saptamak ve özgür karar alma alanımızı nasıl genişleteceğimizi belirlemektir. Bunu başarabilmek için de, korkularımızın nerelerden ve nasıl kaynaklandığını sezinleyerek, onların bilincine varmak ve korkularımızı kontrol edebilmeyi öğrenmek gerekir.
Hiç de, anayasanın dediği gibi, kimse eşit ve özgür doğmamıştır, herkes eşit yapılır.Her insan bir diğerinin sureti olunca herkes mutlu olur,ortada çekinilecek, korkulacak, herkesin kendisini yargılamaya yol açacak dağlar yoktur.
Reklam
Jack Kerouac Kendini Anlatıyor Ben hayatım boyunca pranga mahkûmiyetlerinden kaçan köksüz bir ağaç oldum. Ne durmayı ne de aynı yolu ileri geri kat etmeyi severim. Bana sorarsanız, gerçek yaşam hiç durmadan dosdoğru denize doğru gitmektir. Öyküler söylemek, öyküler dinlemek, öyküler yaşamak… Benim öyküm de onlardan biri. Her zaman gizlice
Parmaklığın önünde durdu, ayakta, ateş etmeye koyuldu. Bu, dev bir öç almaydı artık; her patlama bir eski, uzak utancın intikamıydı. Parasına el süremediğim Lola’ya ateş! Yüzüstü bıraktığım Marcelle’e ateş! Bir el ateş, öpmek istemediğim, öpemediğim Odette’e! Bu yazamadığım, yazmaya cesaret edemediğim bütün kitaplar için; bu, kendime yasak ettiğim, gidemediğim tüm yolculuklar için, bu nefret etmek arzusuyla kıvrandığım, ama anlamaya çabaladığım bütün insanlar için, hepsi, herkes için! Ateş ediyordu ve yasalar havada uçuyordu, insanları sevdiğin gibi seveceksin, geber orospu çocuğu! Asla öldürmeyeceksin, geber bok soyu bok! İnsanoğluna, Erdeme, Dünyaya ateş: Özgürlük korkutmaktır; belediye alev alev yanıyordu, beyni alev alev yanıyordu: Kurşunlar vızıldıyordu, hava kadar özgür, dünya havaya uçacak, benimle birlikte. Ateş etti, saate baktı: On dört dakika otuz saniye, dünyadan, otuz saniyelik bir kısacık süreden öte bir isteği yoktu artık, otuz saniye, şu kiliseye doğru koşan güzel, mağrur subaya ateş etmesine yetecek otuz saniye; güzel, mağrur subaya ateş etti, yeryüzündeki bütün güzelliklere, sokağa, çiçeklere, bahçelere, sevdiği, sevmiş olduğu her şeye. Güzellik, hayasız bir sıçramayla uçtu. Ateş etti: Tertemizdi şimdi, tertemizdi, Tanrı kadar güçlüydü, özgürdü. On beş dakika.
96 syf.
·
Puan vermedi
Martı Jonanathan, diğer martılardan daha yükseklere uçmayı, daha derinlere dalmayı hedefliyor. Ve her seferinde bunu gerçekleştiriyor ve kendisine daha büyük hedefler seçiyor. Kitapta herkesin bir hedefinin olması ve her seferinde bu hedeflere ulaşıp daha büyük hedefler kendimize seçmemiz gerektiğini, bu şekilde mutlu ve özgür olabileceğimizi anlatıyor. Rıcahard Bach, bu kitapta sıradan olmayı, herkes gibi olmayı reddeden Martı Jonanathan ile biz insanlara özgürlüğün en doğal hakkımız olduğunu, bu özgürlüğü engelleyecek şeylerin ne olursa olsun tümünün terk edilmesi gerektiğini anlatıyor. Kitapta yaşamak için bir çok nedenin olduğunu insanoğlunun yeryüzüne sadece karnını doyurmak amacıyla gelmediğini, insanoğlunun en büyük amacının özgür olmak olduğunu, bunun yanında öğrenmek, keşfetmek gibi gayelerimizin de olması gerektiği gayet güzel bir şekilde anlatılmış. Kitapta insanoğlunun eğer ne yaptığını biliyorsa her zaman başarabileceğini, hayal eden insanların yeryüzünde daima başarılı olacaklarını anlatıyor. Martı romanında öğrenmenin sınırsızlığını ele alan güzel bir kişisel gelişim romanı ve mutlak okunması gereken bir kitap.
Martı Jonathan Livingston
Martı Jonathan LivingstonRichard Bach · Epsilon Yayınları · 201167,1bin okunma
128 syf.
3/10 puan verdi
Çok akıcı bir kitap, 2 saatten kısa bir sürede bi baktım bitmiş. Samimi bir üslup ve evet herkes kendisine dair bir şeyler mutlaka bulucaktır bu kitapta. Ama samimi üslubun yanı sıra basit bir üslup. Sonuna geldiğimde ben açıkcası okumasamda olurmuş dedim. Bazı yazılarını facebook gibi sitelerde okumuşum zaten mesela. Önem taşıyan bir kitap değil bana göre :)
Deli Çocuğun Güncesi
Deli Çocuğun GüncesiÖzgür Bacaksız · Destek Yayınları · 20192,701 okunma
Reklam
336 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Müzikte başarısının en önemli sebebi yazma gücü bence. Zaten bunu herkes şarkı sözlerinin derin anlamlarından da çıkarabilir elbette. Ama günlük yaşam adına paylaştığı fikirleri, mutlulukları, sevgisi ve her şeyi ile tam bir ÖZGÜR KIZ. Okurken bile sanki müziklerini dinlermiş gibi ahenkli ve özgün bir yazar gücüne sahip. Köşe yazılarını az çok okuyan zaten bundan haberdardır ama haberi olmayanlar bir an önce okusunlar bu özgür yazıları.
Nil'in Kelebekleri
Nil'in KelebekleriNil Karaibrahimgil · Doğan Kitap · 2011318 okunma
Herkes, beraberinde taşıdığı bir parmaklığın ardında yaşıyor. Şimdi hayvanlarla ilgili bunca şey yazılmasının nedeni de bu. Özgür ve doğal bir yaşama duyulan özlemin ifadesi. Oysa insanlar için doğal yaşam, insanca yaşamdır. Ama bunu anlamıyorlar. Anlamak istemiyorlar. İnsan gibi yaşamak çok güç, o nedenle hiç olmazsa kurgusal düzeyde bundan kurtulma isteği var... Hayvana geri dönülüyor. Böylesi, insanca yaşamaktan çok daha kolay. Franz Kafka'
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.