Maddie Schwartz, ömrünün son 20 yılını mükemmel bir ev hanımı olmaya adamıştı. Başarılı bir kocası ve mutlu giden bir evliliği vardı… Yeterince mutlu ve özgür müydü? Geçmişten gelen bir arkadaşı onu ziyaret ettiğinde bunu çok sonra fark ettim ki Maddie ‘de tüm hayatını sıfırdan rayına koyma çabasına girmeye karar verir.
Maddi anlamda sıkıştığında çalınmış gibi gösterdiği yüzüğü vesilesiyle siyahi bir polis olan Ferdie ile tanışır. Bu tanışıklık kitap boyunca süren yatak arkadaşlığının yanı sıra Maddie içinde polisiye muhabirliği ve köşe yazarı olma hayallerinin kapılarını aralar.
1960 yıllarda siyahilerin 2. Sınıf vatandaş olarak görülmeleri ve art arda yaşanan iki kadın cinayetinden birinin de siyahi olması ve haber olarak dahi önem verilmemesi bir şeyleri tetikleyen en önemli nokta olur.
Maddie, cinayetin üstüne gider ve kadın olarak karşılaştığı her engel de bir adım daha sonrası içinde kendini yüreklendirir.
Sonuna kadar ilgiyle takip ettiğim iki cinayetin asıl faillerinin sonu, hiç beklediğim gibi çıkmadı aslında, ters köşeleri severiz tabi ama bazen herkesin iyiliği içinde sessiz kalmak gerekir.
Irkçılığın ne denli kötü olduğunu ve dini tercihlerin iş, aşk ve aile hayatındaki etkilerini romanı kapadığımda yeniden sorgularken buldum kendimi. Bence Maddie, olabilecek en iyi cesareti gösterebilen kadınlardan birisiydi.. Benim tavsiyem