Amerikan Edebiyatına ait art arda okuduğum iddialı üç eser arasında, konu ve anlatım bakımından en beğendiğim Bülbül’ü Öldürmek oldu diyebilirim. İnsan ilişkilerini, toplumsal ön yargıları başarıyla yansıtan; adalet, eşitlik, özgürlük gibi kavramlara farklı bir açıdan bakmayı sağlayan oldukça başarılı bir eser.
Kitabın kurgusu; Amerikan ırkçılığının acımasızlığı üzerine kurulu olsa da, bu romanı yalnızca ırkçılık üzerinden yorumlamamak gerekir. Dünya üzerinde, farklı coğrafyalarda yaşanan bunca trajik olay karşısında kör olan insanların gün geçtikçe sıradanlaşması; ön yargılı olmadığını düşünen kitlelerin içten içe ön yargılarını benimsemelerinin yarattığı çelişki de gözler önüne serilmiş. Tecavüz suçuyla yargılanan masum bir siyahi Amerikalı üzerinden toplumun ikiyüzlü tutumu, farklı olanın dışlanma aşağılanmaya maruz bırakılması bir çocuğun bakış açısından gözler önüne seriliyor.
Olaylar, okurken koşup sarılma isteği duyacağınız küçük kahramanımız Scout’un gözünden anlatılmış. Ancak benim için kitabın en etkileyici karakteri, evrensel kavramlar hakkındaki fikirleri ve olaylara bakış açısıyla bize insanlık dersi veren ideal baba/ ideal insan Atticus oldu. Olaylar karşısındaki bakış açısını: “Başka insanların yüzüne bakabilmek için ilk önce kendi yüzüme bakabilmeliyim. Çoğunluğa bağlı olmayan tek şey insanın vicdanıdır.” şeklinde temellendiriyor. Severek okudum. Umarım kendi payıma düşeni almışımdır.