Sevgili okur arkadaşlarım; aslında Jane Austenı çok severim. Ama bu kitaba pek adapte olamadım. Neyse önce konusundan biraz bahsedeyim. Kitabımız üç kız kardeşin hikayesi ile başlıyor. Bu kardeşlerden ikisi iyi bir evlilik yaparken en küçükleri kötü bir evlilik yapıyor. Ve böyle olmasına karşın oldukça fazla çocuğu da var. Ve iki kız kardeşin
Paranın gücü ne kadar büyükse, benim gücüm de o kadar büyüktür. Paranın nitelikleri benim niteliklerim ve özsel güçlerimdir. Ne olduğum ve ne olabileceğim demek ki hiç de benim bireyselliğim tarafından belirlenmemiştir. Ben çirkinim, ama en güzel kadını satın alabilirim. Demek ki ben çirkin değilim, çünkü çirkinliğin etkisi, itici gücü, para tarafından yok edilmiştir. Bireyselliğim bakımından ben kötürümüm, ama para bana yirmi dört ayak sağlar; öyleyse kötürüm değilim; ben kötü, namussuz, vicdansız, kafasız bir insanım, ama para saygındır, öyleyse sahibi de; para en yüksek iyiliktir, öyleyse sahibi de iyidir, para beni ayrıca namussuz olma güclüğünden de kurtarır, bunun sonucu beni dürüst sayarlar; ben kafasızım ama para her şeyin gerçek tinidir, nasıl olur da sahibi kafasız olabilir ki? ... Para aracılığıyla bir insan yüreğinin özlediği her şeyi yapabilen ben, tüm insani güçlere sahip değil miyim? Öyleyse benim param benim tüm yeteneksizliklerimi kendi karşıtlarına dönüştürmüyor mu?
Sevgi bakanlığı gerçekten korkutucu bir yerdi. Hiç penceresi yoktu... Burası resmi işiniz yoksa asla giremeyeceğiniz bir binaydı,işiniz varsa bile ancak dikenli bir tel labirentinden, çelik kapılardan ve gizli makineli tüfek yuvaları arasından geçerek girebiliyordunuz. Bina dışındaki bariyerlere açılan sokaklarda bile kara üniformalı ve goril suratlı muhafızlar ellerinde coplarla dolaşıyordu.