Niçin çoktandır bize güneş değmez. Niçin gök yüzü her zaman dumanlı, her zaman bulutlu? Bir gün bile hava açık olmadı. Her gün biz için karanlık. Ömür su gibi akıp gitmekte. Her zaman gönlümüz buruk.....
Yıllar, asırlar öyle geçti. Her yıl, her asır bize zulum edip, pek çok şeyimizi götürdü. Ömrün yarısından fazlasını çaldı, götürdü. Fakat bize hiç birşey bırakmadı. Sadece kaygı, hasret, zulüm ve gözümüzde yaş kurumadı. Bize verdiği hediye bu oldu.....
"Esselatü hayrun minen nevm ... "Namaz uykudan hayırlıdır ... Namaz kılmamasına rağmen aylardır sabah ezanı okunmadan önce yatmıyordu Zöhre. Ezan okunurken de, her seferinde oturduğu yerde gözlerini yumuphiçbir şey düşünmeden sadece dinliyordu. Hoca "Esselatü hayrun minen nevm'' kısmına geldiğinde içinin en derininde bir
Oyalanmak, zamanı hızlandırmak, uykunun yerine birşey koymak için, sadece. 1946'yı düşündüm, 1946 Ekim'ini, yirmi beş Ekim gecesini, saat on buçuk sularını, nasıl kadının, küçük Aygen'in, daha minnacık bir bebekken, mahallenin sevgilisi, babasının prensesi, annesinin haylaz uykusuz domuzcuğu iken şey yaptığını, mesela, tren sesini
çalınmamış kapıları biz çaldık korkusuzca
hep kötü bakışlı insanlardı karşımıza çıkan
ama hiç korkmadık kötülüklerinden ne var ki
nasılsa yaşamıyorduk açlığa inat
korkmak da neydi kötü bakışlarından
onlarda olmıyan birşey vardı tek kozumuz
küme küme mutsuzluğumuz vardı onları korkutucak
sonra bikırıntı umudumuz vardı az da olsa
tanrı avlusunda
mumsöndü
çalınmamış kapıları biz çaldık korkusuzca
hep kötü bakışlı insanlardı karşımıza çıkan
ama hiç korkmadık kötülüklerinden ne var ki
nasılsa yaşamıyorduk açlığa inat
korkmak da neydi kötü bakışlarından
onlarda olmıyan birşey vardı tek kozumuz
küme küme mutsuzluğumuz vardı onları korkutucak
sonra bikırıntı umudumuz vardı az da olsa
tanrı