"Rönesans ve sonrasında Tanrı ve doğa dengede çıkarılarak insanı merkeze koyan antroposantirik/ hümanist yaklaşım, modern deist Aydınlanmacı yaklaşımlarla (Galileo, Newton ve Hume vs.) Tanrı'yı bir kenara koymuşlar."
Modernizm insana "kusursuz" luk ön kabulüyle yaklaşır. Hümanizmin hatası buradadır. "İnsan doğuştan iyidir" der, "Kötülükler haricidir; dışarıdan, sonradan gelmiştir." Böyle olunca insan kendi içindeki kötü duyguları kendi zaafı olarak değil de dışarıdan gelen bir şey olarak görüyor. Müthiş bir savunma içerisine giriyor ve ruh sağlığı bozuluyor. Oysa insanın içinde kötücül ve iyicil arzular vardır. Hümanizmin kötücül arzuları yok sayması insana kendini yanlış tanıtıyor. "En büyük hümanist Mevlana değil mi?" diyenler olabilir. Değildir! Hümanizm ayrı hümanisite ayrı şeylerdir. İnsancı olmakla insana önem vermek birbirinden farklı tavır alışlardır. "insancılık" insanı fanatik bir hümanizmaya götürebilir. Kendi kusurlarını görmesini engeller. Hümanisite ise insani değerleri yükseltmeyi hedefler.
Reklam
"Beş duyu organının ve aklın her şeyin ölçüsü olduğu, doğruya hakikate ve mutluluğa ancak bunlar aracılığıyla ulaşabileceği şeklindeki hümanist düşünce, ilk bakışta insanı kendisine çeken ve onu derinden etkileyen bir yaklaşım olarak gözükür. Ne var ki bu yaklaşımın sosyal düzlemde ve toplumsal hayattaki yansımalarına baktığımızda, sonucun insan için, yalnızlık mutsuzluk, iç sıkıntısı kan ve gözyaşı şeklindeki tecelli ettiğini somut örnekleriyle birlikte görmemiz mümkündür."
Sayfa 24 - DİB
Ne sultanlar, ne vezirler kaldı dünyamızda. Hele onların yayınladıkları fermanları, emirleri bugün birkaç uzman kişi dışında kimseler hatırlamıyor. Selçuklu sultanlarının adlarını bile doğru dürüst sayabilecek olanlar sınırlıdır. Yedi yüz küsur yıl geçti ama insanlar durmadan Celâleddin’e koşuyorlar. Günde, yaklaşık on altı bin kişi. Niçin? Caddeye çıkıyoruz. Şu anda bize aklın alamayacağı kadar uzak görünen o gün gibi tıpkı, güneş Konya ufkunda ateşten bir top halinde. Üzerimizden geçen tepkili bir uçak, ardında göğü boydan boya çizen bembeyaz bir şerit bırakıyor. Yedi yüz küsur yıl geçti. Ama bize öyle geliyor ki, insanoğlunun Ay’da yürümesi Celâleddin Rumi’yi hiç şaşırtmazdı. Aklının ve ruhunun gücüne egemen olan insanın, evrene boyun eğdireceğine inanan biriydi o. Araç değil, amaç ilgilendiriyordu onu. Ve amaç: Mükemmel İnsan’dı.
Modernizm insana kusursuzluk ön kabulüyle yaklaşır. Hümanizmin hatası buradadır. " İnsan doğuştan iyidir der, kötülükler haricidir; dışarıdan, sonradan gelmiştir." Böyle olunca insan kendi içindeki kötü duyguları kendi zaafı olarak değil de dışarıdan gelen bir şey olarak görüyor. Müthiş bir savunma içerisine giriyor ve ruh sağlığı bozuluyor. Oysa insanın içinde kötücül ve iyicil arzular vardır. En büyük hümanist Mevlana değil mi? diyenler olabilir. Değildir! Hümanizm ayrı, hümanisite ayrıdır. İnsancı olmakla insana önem vermek birbirinden farklı tavır alışlardır. "İnsancılık" insanı fanatik bir hümanizmaya götürebilir. Kendi kusurlarını görmesinin engeller. Hümanisite ise insanii değerleri yükseltmeyi hedefler.
Psikolojik ekollerin tamamında insanı anlama çabası dikkat çekmektedir. Bu bağlamda ele alınan temel ekollerdeki insana bakışın tek yönlü olduğu fiziksel yapı ve duyguların ötesine geçilemediği görülmektedir. Psikanalitik yaklaşım, insana karamsar bakmakta, onu bencil ve antisosyal bir varlık olarak görmektedir. Davranışçı ekol insanı bir makine misali sadece fiziki yapıdan ibaret görmekte olup daha sonraki süreçte bilişsel ekolle birleşme ile birlikte duygu ve düşünceleri önemli görse de insanın manevi alanını yok saymıştır. Hümanistik ekol, insana bütünüyle iyimser yaklaşarak onun olumsuz duygu, düşünce ve davranışlarını dikkate almayıp insanın kalp ve ruh gibi ulvi boyutlarını ifade eden yapılara temas edememiştir. Transpersonel psikoloji ekolü ise kendini gerçekleştirmenin ötesine geçerek insanın aşkın bir doğaya sahip olduğunu vurgulamaktadır. Burada aşkınlık ifade edilse de paradigma, maddi merkezli olduğu için insan, tam anlamıyla manevi alanla ilişkilendirilememektedir. Nefs psikolojisi ekolünün insanı anlama tarzı ise maddi ve manevi yönü kapsaması nedeniyle bütüncüldür. İnsanın doğasını anlamak için İslam tasavvufundaki nefs, kalp ve ruh üçlüsü önemli olup insan ancak bu bütünlük içerisinde anlaşabilecektir. Psikolojinin inceleme alanına dahi almadığı kalp ve ruhun, nefs psikolojisinde insanı anlama noktasında önemli olduğu görülmektedir.
Reklam
28 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.