Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"İnsanlar kölesi olmak için binlerce hurafe ve uyduruk şeye can atarsa, birisi de gelir bu cehaleti kullanır."
"Benim kanaatim odur ki, Kur’an’daki mesajlarda ahlaki esaslar, ilkeler değil inançlar daha ön plan-dadır. Mekke’nin sınırlı bir süreci hariç tutulursa Kur’an’da daima ön planda olan üç mesaj vardır: Tevhid, nübüvvet ve ahiret. Bunların dışındaki her mesaj pratik amaçlara kurban edilecek tarzda oynak bir zeminde verilmiştir. Kölelik ve kadın-erkek eşitsizliği gibi basit iki örnek bu konuyu örneklendirmek için yeterlidir. Köleliğin nesi ahlakidir, nesi ilkeseldir? Kadını ikinci sınıf bir cins gibi gören bir kitaptan hangi evrensel ilkeyi çıkartabilirsiniz. Çıkartabilecekleriniz ise insanlar tarafından zaten bilinen veya farklı yerlerden de çıkartılabilecek ilkelerdir. Bir din olması ve kendine has inanç sistemi dışında İslam’ı dikkate almayı gerektiren hangi özelliği vardır? Çıkartılabilecek tüm ilkeler temel inanç mesajlarının tamamlayıcısı yapılmıstır. İnançlar ilkeler için değildir. İlkeler inanca destek olduğu sürece değerlidir. Temeli hurafe ve hayal olan inançları esas alan bir dinden evrensel ilkeler filan çıkmaz."
Sayfa 171 - e-bookKitabı okuyor
Reklam
Nevruz ve Hıdırellez gündemken bu gibi konular üzerine aldığım dersten, öğrendiğim bir kaç şeyden bahsetmek istiyorum. Türk Halk Kültür Bayramları-Türk ortak değeri-olan bu bayramlar tabiat bayramı, ilk yaratılan insanların bir araya gelişine kadar dayandırılan, Hızır as ile İlyas as bir araya gelişi kıssaları, İskender efsanesi,Gılgamış
"Batılı, saldırgan bir zihniyete sahiptir. Bir problemle karşılaştığında ona bir çözüm geliştirmeden rahat etmez. Kafa- sında birbiriyle çelişkili fikirlerle yaşayamaz; birinden birini kabul etmek zorundadır ya da ikisini birden harmanlayıp uzlaştıran bir üçüncü fikir kafasında evrilir. Mantıksal temeli olmayan çözümleri reddetmek anlamında katı bilimseldir. Doğal ile doğaüstü olan, akli ile akıldışı olan arasına keskin bir çizgi çizer; çoğu zaman da doğaüstü ve akıldışı oları hurafe diyerek dışarıda bırakır. "Bilimsellik-öncesi insanlar olarak Afrikalılar, doğal ile doğaüstü olan arasında herhangi bir kavramsal yarılma görmezler. Onlar bir durumu, problemden ziyade, deneyim olarak yaşarlar. Demem o ki onlar, akli olan ya da olmayan unsurların kendilerini etkilemelerine müsaade ederler; attıkları her adım, bir zihinsel egzersizin sonucundan ziyade, bütün benliğin duruma verdiği bir karşılık olarak tanımlanabilir."
1961: Atsız'ın İlmi Yayınları Yoğun siyasi gelişmelerin yaşandığı 1961 yılında Atsız'ın iki ilmî kitabı da çıkar: Osman (Bayburtlu), Tevârîh-i Cedid-i Mir'ât-i Cihan, İstanbul 1961. Osmanlı Tarihine Ait Takvimler I, 824, 835 ve 843 tarihli takvimler, İstanbul 1961. Üçüncü Murad devrinde yazılmış bulunan Bayburtlu Osman'ın eseriyle Atsız 1930'lardan beri meşguldü. 1936 yılında Dede Korkut'la ilgili kitabını hazırlamakla meşgul bulunan arkadaşı Orhan Şaik Gökyay'a bu eserin "Der-beyân-1 Evsâf-1 Bayundur Han” bölümünü istinsah ederek bir mektupla göndermişti (Gökyay 1938: XXXIII). Osmanlı takvimleriyle de Atsız 1950'lerden beri meşguldü. 856 tarihli bir takvimi, "Fatih Sultan Mehmet'e Sunulmuş Tarihi Bir Takvim" başlığıyla 1957 yılında İstanbul Enstitüsü Dergisi'nin III. sayısında yayımlamıştı. Ancak o yayında teknik sebeplerle transkripsiyonlu metni verememişti. "Şimdi tarihçilerin ve belki de aynı zamanda dilcilerin istifadesine sunduğum bu bir sıra takvimi, bütün hurafe ve İsrailiyat bölümleriyle birlikte yayımlıyorum." diyerek Atsız metinlerin transkripsiyonlu ve eksiksiz bir yayınını gerçekleştirmiş oluyordu. Şimdi Türkçüler tekrar dergicilik faaliyetine başlayacaklar ve siyasi gelişmeleri de takip ederek konumlarını belirleyeceklerdi. 1962 Ocağının sonunda haftalık Millî Yol, Şubat ayında da aylık Orkun dergisini çıkarmaya başladılar. Ancak dergilere geçmeden önce 22-23 Şubat gecesini anlatmalıyız.
Hiç bi zaman bence
Şu hurafe şeylere inanmayı-merak etmeyi-farklı bulmayı ne zaman bırakırsınız sayın ademoğulları
Reklam
Osmanlı'daki en temel fark, halkın eğitimsizliğiydi. Dini kaide adı altında hurafe teşkil eden görüşler nedeniyle dünya işleri bırakılmış, sınırlar uygarlık araçlarına kapatılmıştı.
Sayfa 113 - Masa Kitap
İbn Teymiyye'nin yaşadığı çağda, Kalut ırmağında halk tarafından kutsallığına inanılan bir kaya olup Müslümanlar bunu ziyaret ederler, kurbanlar kesip çevresinde mekân tutar, adaklar adayıp üstüne yatarak ağlarlar ve ihtiyaçlarını isterlerdi. İbn Teymiyye bu gibi şeylerin İslâm şerîatında caiz olmadığına dair pek çok va'z u nasihatta bulunduysa da, hurâfe aşığı avam ile kişisel çıkarlarını kollayan havass için bir etkisi olmadı ve güzel bir netice vermedi. Bunun üzerine İbn Teymiyye, bir gün talebelerini toplayıp kayayı tuzla-buz etti, izlerini dahi silip belirsiz hâle getirdi. Böylece, o bölgede yaşayan Müslümanların şirk belâsından kurtulmasını sağladı.
Sayfa 30 - İşaret YayınlarıKitabı okudu
Kendimi önemsiyo­rum çünkü 'kendim', kalben sahip olduklarıma verilen bir isimdir. Kişiliği sözel anlamda hayali bir ürün olarak tanım­lamak, içeriğini ve özünü oluşturan çıkarlardan ayrı bir ilgi nesnesi haline getirmek, ahlakçıyı bir ukala, ahlakı ise bir hurafe haline getirir. Anıour propre [ özsaygı] nesnesi olan benlik, insan kavminin idolüdür..
Biz yalnız bedenlerini değil, ruhlarını ve beyinlerini de çalıştırdık. Kafaları hurafe doluydu. Dinimizin güzel kurallarını açıklayarak kafalarını hurafelerden temizledik. Milletimizin büyüklüğünü, tarihimizin zenginliğini anlattık. Çoğu, vatan, Türkiye, millet, sancak, bağımsızlık gibi sözcükleri ilk kez duydu, ne olduklarını öğrendi. Günümüz kurallarına göre savaşmayı da öğrettik. Anadolu çocuklarına karavana çok yarıyor. O gösterişsiz, yoksul, hasta gibi duran köylüler doğruldular, dikildiler, kıvraklaştılar, hızlandılar. Demir gibi imanları ile yeni kazandıkları milli duygu kaynaştı, bilgiyle birleşti, yenilmez, yılmaz bir ruh yarattı. Şimdi askerin öyle babayiğit, öyle kendinden emin, öyle farklı bir duruşu var ki hepimiz iftihar ediyoruz. Tatbikatlarda bir tepeden öbür tepeye rüzgâr gibi koştuklarını görmek insanı heyecanlandırıyor. Evelallah sömürgecileri yeneceğiz."
Reklam
Kim kimi tam anlayabilmiş ki?
İçimdeki hararetli sıkıntıyı giderecek serin sözler peşindeyim. Hangi kelimeden medet umduysam bir jilet gibi boğazımı, dilimi paramparça etti. Ne söylesem bir yanıyla yarım kalacak, biliyorum. Kendini anlatabilmek diye bir hurafe var, işimize geldiği için körü körüne inanıyoruz. Bu dünyada kim kime kendini anlatabilmiş ki?
Son Söz: Sözün özü::
Deizmin ne olduğu tam olarak henüz aydınlanabilmiş değildir... Deizm aslında Neoliberalizmin elinde dinin kökünü kurutamasa da hakimiyet alanlarını tecavüz ederek onu etkisiz ve işlevsiz kılacak bir yeni ideolojidir. Yerli ve geleneksel kültürün en köklü ve en önemli kurumunu felç etmek isteyenlerin ellerini ovuşturarak yeniden parlatıp araziye saldıkları bir izm'dir. Içi tam takır olsa da dışı gençler için cilalanmıştır. Kapitalist Neoliberalizmin oltasında cazip bir yem olarak asılı vaziyette parlamaktadır. Gençler için deizm, dinin tanrısının ödünç alınıp kalanının atıldığı, modernliğin tabiatına, 21 yüzyılın talep ve ihtiyaçlarını uydurulmuş yarım mistik bir yaşam kültürüdür.
Sayfa 301Kitabı okudu
"Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil." Konfüçyüs
Kozmopolit ortamları seven, popüler kültürün kanatları altında onun araç ve imkanları vasıtasıyla daha geniş kitlelere ulaşma fırsatı yakalayan deizmin din karşıtlığı üzerinden kendisine koridor açtığını görmek önemlidir.
Sayfa 289Kitabı okudu
"Reklam, yarı gerçeklerden bütün yalanları yapma sanatıdır."
Dini ve onun kaynağı olan vahyi toptan reddeden deizm, modernitenin seküler insanı için uygun bir din olarak lanse edilirken, bu dinin soğuk, aleme ve insanın dünyasına lakayt Tanrısı da bu seküler insanın seküler aklının ideal Tanrı tasavvuru olarak reklam edilmektedir.
Sayfa 286 - Söz: Edgar A. ShoaffKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.