Burada yeniyim… Sanırım anca bir hafta oldu 1000K ailesine katılmam… Yeni bir ortam, yeni bir dünya söz konusu olunca biraz çekinerek, meraklı gözlerle bakıyorum. Paylaşımlara bakınca ne kadar çok okunacak kitap, tanışacak yazar var diye düşünüyorum… Biraz da geç kalmışlığın telaşına kapılıyorum… Bir yandan da umutla doluyorum okuyan, düşünen, sorgulayan ve en önemlisi insan olmanın değerini bilenleri görünce. Bu düşünce ve telaşlarımla işin açıkçası etkinliklere katılmaya pek cesaret edemedim. Etkinliklere dışarıdan destek vermeye karar verdim ve iki yıldır kütüphanemde duran, tanışmayı bekleyen bir yazarın incecik kitabını aldım elime. Şu an için kendimi inceleme yazma yetkinliğinde görmüyorum, hele de yeni tanışılan bir yazarın sadece bir kitabını okuyarak. Bu yüzden Yakıcı Sır’a şöyle bir kuşbakışı bakacağım. Stefan Zweig için “aşırı duygulu, iç dünyası uyanık ve tüm duyguları tetikte” demişler. Kelimelerin dansı bu yüzden olsa gerek. Hele 12 yaşındaki bir çocuğun iç dünyasını aktarırken. Sade, akıcı ve duygu yüklü. Kendime bir çocuğun hislerini bu kadar güzel nasıl kaleme alabildi diye sordum. Sonra aklıma Orson Welles’in “I know what is to be young, but you don’t know what is too be old” şarkısı geldi. Küçük Prens “büyüdüm...bir çocuk olmakla ilgili herşeyi unuttum” demişti. Büyümek kafa kâğıdının eskimesi değildir. Bazen bir an, koca koca yılları atlatır size. Değişirsiniz… Er ya da geç büyürsünüz. Tıpkı Edgar gibi.