Hahah :D
Kadın almış olduğu kırmızı ayakkabının, dolabındaki hangi kıyafetlerle uyum sağlayacağı hakkındaki fikirlerini heyecanla anlatırken erkek de elindeki cep telefonundan bir şeylere bakıyordu. Bir önceki bölümü okuyan sevgili okuyucularımızın hatırlayacağı gibi erkeğimiz muhtemelen kadının bu kadim hikâyesini duymuyordu ve kadın da bunu hafiften fark etmeye başlamıştı. İroniye bakın ki tam bu sırada erkek internette bahsettiğimiz haberi görmüştü ve hemen bu bilgiyi eşiyle paylaşmak istemişti. Kadına dönerek ''Biliyor muydun hayatım, kadınlar bir günde 20.000 kelime kullanırken erkekler sadece 7.000 kelime kullanıyormuş" demişti ve cep telefonuna geri dönerek hızlı parmak hareketleri ile başka bir ilginç haber bulma yolculuğuna geri dönmüştü. Bunun üzerine kadın adama, "Doğrudur, muhtemelen söylediğimiz şeyleri bir kerede anlamadığınız için en az üç kere tekrar etmek zorunda kalıyoruz" diye laf sokmuştu. Komik olan kısım ise adam kadına dönmüştü ve "Efendim hayatım" demişti.
İnsan, tesbihin imameden başlaması gibi kendinden başlayarak bir yolculuga çıkar, o yolculukta birçok olay yaşar; eğilir, bükülür, acı çeker, sevinir, pişer, olgunlaşır ve sonunda kemâle erer. Böylece tesbihin sonuna gelerek dairesini tamamlamış olur ancak işin ilginç yanı şudur:Aslında insan, başladığı noktaya geri dönmüştür, yani kendine. Tabii ki burada tek fark vardır: O, artık başladığı gibi degildir. Yolda terbiye olmuştur ve sonunda dairesini tamamlayarak kemâle erdigi bir makamda bulunmaktadır.
Reklam
Eğer bir şeye doğduğunuzdan beri sahipseniz ilginizi çekmez, ancak başkasınınsa ilginç gelir size.
Ilginç buldum paylaşıyorum.İran'daki bir blog yazarı diyor ki :
...... İran ile Sudi Arabistan yanlış bir biçimde aynı kefeye konuluyor. Sudi Arabistan' da halk henüz bu haklar için savaşmaya baslamamiştir. İran' da ise halk eskiden sahip olduğu kazanımları geri almak için savaşıyor. ***** Batı için Romeo ve Juliet , Araplar için Leyla ile Mecnun neyse İranlılar için de Ferhat ile Şirin masalı odur...Arap kızı Leyla , zayıf , aşkından paramparça olmuş , çılgına dönmüş bir kızdır ve Mecnun ' a aşık olmasına rağmen, aşkını etnik kökeninden dolayı kendisine bile itiraf edemez. Teselliyi peçesinin arkasında ağlamakta bulurken, acısını dışa vurduğunda da babası ve ağabeyinin eziyetlerine maruz kalır... Ama, bizim Şirin'imizse, Ferhat'ın beyaz atlı prensi olduğunu hisseder etmez, onunla beraber olmak için atına atlayıp 'Tisfun'a doğru yola çıkar. Daha da önemlisi, ona eziyet eden bir baba ya da erkek kardeşi olmadığı gibi, Ferhat'a sırılsıklam aşık olduğunu anladıklarında, onun peşinden gitmesi için teşvik ederler... onlar ermiş muradına... Gene de tarihin çok acı bir ironisini yaşayarak, asırlar sonra Şirin'in tersine, kalplerimizdeki aşkı dışa vurmak bize de yasak...
İlginç
Sri Lan­ka, Hin­dis­tan ve­ya Tay­land’da bir ço­cu­ğu ba­şı­na do­ku­na­rak ve­ya ha­fif fis­ke­ler­le sev­me­ye kal­kar­sa­nız bu bir fa­cia­ya yol aça­bi­lir. Bu ül­ke­ler­de ba­şın ru­hun bu­lun­du­ğu yer ol­du­ğu­na ina­nı­lır. Biz­le­rin “dur” di­ye bil­di­ği işa­re­ti, avuç dı­şa dö­nük, beş par­mak yu­ka­rı­da, Ba­tı Af­ri­ka’da ya­par­sa­nız kar­şı­da­ki­ne “Se­nin beş ba­ban var!” di­ye küf­ret­miş olur­su­nuz, dur­mak ye­ri­ne ara­ba­yı üze­ri­ni­ze sü­rer­ler. Yu­na­nis­tan’da da bu kü­für ola­rak al­gı­la­nır. Avuç yu­ka­rı ba­kar şe­kil­de par­mak­lar ka­pa­lı, sa­de­ce işa­ret par­ma­ğı­nı ile­ri ge­ri ha­re­ket et­ti­re­rek yap­tı­ğı­mız “ça­ğır­ma” ha­re­ke­ti, Yu­gos­lav­ya ve Ma­lez­ya’da, sa­de­ce hay­van­la­rı ça­ğır­mak için kul­la­nı­lır. Avus­tral­ya ve En­do­nez­ya’da ise “ha­yat ka­dı­nı” ça­ğır­ma an­la­mı­na ge­lir.
Sokak fenerlerini düşünürken gökyüzüne baktım. Koyu karanlıktı, ama öbek öbek bulutların arasından dipsiz kara lekecikleri açıkça seçebiliyordum. Birden bu lekelerin birinde küçücük bir yıldız fark ettim ve dikkatle incelemeye başladım. İzlerken birden bir düşünce geldi aklıma: Evet, bu gece kendimi öldürecektim. Daha iki ay önceden aklıma
Reklam
1.000 öğeden 81 ile 90 arasındakiler gösteriliyor.