Okuldaki o arkadaşınızı hatırlayın. Hani "çalışmadım, öyle bir baktım sadece" diye sınava girip en yüksek notu alan o tipi. Ders çalışmayı sanki aptallara has bir gayretmiş gibi gördüğünü ima edip gizli gizli, gözyaşı dökene kadar çalışan, beklediğinden iki puan düşük alsa kağıdını yeniden okutan o deliyi. İşte o iş hayatınızın bir yerine saklanmış sizi bekliyor. Sizin arkanızdan iş çevirecek, amirlerinizi üstü kapalı imalarla size karşı dolduracak, size dedikodusunu yaptığı insanlarka dedikodunuzu yapacak, tüm fırsatlardan sizden önce haberdar olup herkesle sizden daha çok içli dışlı göründüğü için açılan tüm boşlukları kendisiyle doldurmaya çalışacak. Para, mevki, kariyer, başarı, imkan; hiçbir şey onu doyurmayacak. Çünkü hırs asla doymayan bir canavardır. Modern insanın en büyük hastalıklarından biri, bu hırs denen canavarı doyurmaya çabalarken biricik ömrüne ve çevresine zehir saçmaktır. Hırs karanlıktır. İnsanın içinde kaynayıp duran bir volkandır. Patladığında her şeyi yakar.
Oblomov, insanın kendi haline bırakılması durumunda çalışmanın olmadığı bir yaşamın peşinden gideceğini ima eder gibidir. Çocuğu gerekliliğin yüklerini omuzlamaya zorlayacak anne baba ya da öğretmen yoksa, bu peri masalı gerçek yaşamla iç içe geçmeye meyleder.
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
geberene kadar TV seyredip gazete okuyarak nereye varacağımız sorusu
Baş döndürücü hızı ve baştan çıkarıcı içeriği ile insanlığın başına bela olan medyanın en büyük işlevi, hakikatin tahrik edici özünü parçalayarak onu buharlaştırmasıdır. Dünyada olup bitenleri oturma odamıza projekte ederken (TV), hayatın hunharca tahrif edilmiş röprodüksyonundan başka bir şey sunmayarak kitlesel ve sürekli bir yalana boyun
PDF
Fazla Derin
"Ömer geldiğinde, o dönemde din adamlarının en bayıldığı sorun hakkındaki tartışma çoktan başlamıştı: "Kâinat daha iyi yaratılabilir miydi?" "Evet" diyenler, Allah'ın eserine yeterince özen göstermediğini ima ettikleri için dinsizlikle suçlanıyorlardı. "Hayır" diyenler de, Yüce Yaratan'ın elinden daha iyisinin gelmeyeceğini kastettikleri için dinsizlikle suçlanıyorlardı."
Sayfa 155Kitabı okudu
Önce sevmekle âşık olmak arasındaki farkı öğrenmeli. Sevgi bir yakınlık, aşk bir tutkudur. Severek bir oluşuma katılır, sevdiğimizi kendimize yakın kılmayı amaçlarız. Yaptığımız seven sevilen ayrımı aradaki ilgiyi ve ilişkiyi dünya şartlarına uyarlar. Âşık olunduğu zaman ise dünya şartlarının aradaki ilişki karşısında lağvına (aufhebung) varan bir tutum içine girilir. Onun için "aşkın gözü kördür" derler. Burada göz neyi görmüyorsa o dünyadır. Görülmeyen şey görülebilirlik yolu açılan "maşuk" yani gerçek yüzündendir. Böylesi bir aşkın (müteâl) gerçekliği konu dışı bırakan modern Batı felsefesi bütün tutkuları olumsuzladığı gibi varoluşa açılan tutkuyu yani aşkı da hesaba katmaksızın bir çerçeve çizmiştir. Yalnız dindar filozoflar dolambaçlı bir yoldan aşkı ima eden bir konuma yakın durmuşlardır.
Fransız filozof Gilles Deleuze gibi postmodern düşünürler için "anlam" bile şüpheli bir terime dönüşür. Anlam, bir şeyin başka bir şeyi temsil edebileceği ya da onun yerini alabileceği şeklindeki biraz passé (modası geçmiş] sayılan bir varsayıma dayanır. Böylelikle belli bir yorumlama fikri hücum alanına girer. Şeyler, başka şeylerin
Sayfa 32 - AyrıntıKitabı okudu
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.