Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İnsan, doğruluğu bilmeye ve sevmeye gücü olan bir varlıktır. Ama eğer o, (yalnız bedeni değil tüm varlığı) daha üstün bir güç tarafından tehdit edilirse, zavallı ve korkan bir varlık haline getirilirse anlığı etkilenir; işlevleri bozulup felce uğrar. Gücün felç edici etkisi yalnızca uyandırdığı korkuya değil, eşit ölçüde örtük bir vaade de
insan, olguları açıklama vaadi taşıyan hipotezler aradığı için "her haz keşfi, başka bir doyumsuzluk getirir." ve "kişinin tüm odak noktası; hazza ve kalıcılığa zoraki bir biçimde ulaşmaya evrildiğinde, ruhu ve bedeni daha komplike hale sokup bireyi mutsuz hâle getirir." hipotezimi öne sürüyorum. mutluluk kavramını bir 'duygu durumu' olarak görüyorsanız, problemin kökünü kendi zihninizde en başından yanlış inşa etmişsiniz demektir. kişi, yoğun hazlara ulaşarak değil, en az acıyla yaşamayı sağlayan o hoşnutluk durumuna ulaşarak mutlu olabilir. daha inovatif bir şekilde öne sürecek olursam; mutluluk, hedonist bir bakış açısının getirdiği gibi bireyin kendi ruhunu her türlü hazza açık bırakmasına sebep olacak bir şey değildir. mutluluk; hayatın sergilediği o çalkantılı profilin karşısında hayatı, her yönleriyle kabullenecek kadar erdemli olmaktır. ancak bu şekilde mutluluk kavramı kalıcılığa ulaşabilir. onun haricinde sayfanın geri kalanında yer alan maddeler, mutluluk getireceği varsayılan ama elde edileceği vakit, hepsinin birer haz yansıması olduğu anlaşılacak maddelerdir. fakat biz insanlar, sorumlulukları ile kaotik tutkuları arasında sıkışıp kalmış varlıklar olduğumuz için bu hoşnutluk durumunu yerine getirmekten kaçınıyoruz. o hâlde doğamız gereği, erdemli olmaya ve bununla birlikte de kalıcılığa bir hayli uzağız.
Reklam
Sevdaya halat bağlamış bir yürek taşır insan. Uzaklara yelken açmak değil, sevdasına bağlanmak istemiştir. Yüreği kalmak ister bağlı olduğu yere, bedeni gitmek ister ait olduğu yere.
Birçok insan "kendini tanımayı" bilinç düzeyindeki ego kişiliğinin bilgisi ile karıştırır. Biraz ego bilincine sahip herkes kendisini tanıdığından emindir. Ama ego sadece kendi içeriğini bilir, bilinçdışını ve onun içeriğini bilmez. İnsanlar kendilerini tanıma derecelerini çevrelerindeki ortalama bir insanın kendisini tanıma oranı ile değerlendirirler, büyük ölçüde kendilerinden gizlenmiş olan asıl ruhsal gerçeklerle değerlendirmezler. Bu bakımdan, ruh fizyolojik ve anatomik yapısı ile ortalama insanın aslında hakkında pek az şey bildiği bedeni gibi davranır.
Evrimimiz ashnda kafatasımızin gelişimini biyolojik sınırına, ardından da hem kadın bedeni hem de metabolizması için fizyolojik olarak mümkün görünenin ötesine itti. Hepimiz şunu biliyoruz ki, doğum, kadın Sapiens için genel olarak acı verici ve çoğunlukla tehlikelidir. Bir kadın Sapiens'in doğum yapması ortalama 9,5 saat sürer. Bu süre dişi goril, şempanze ve orangutanların doğumda geçirdikleri sürenin yaklaşık beş katıdır. Bu durum kolayca açıklanabilir: Hacimli insan beyni beraberinde büyük bir kafa yapısını gerektirir, bu da insan bebeklerin pelvis kanalından geçişini zorlaştrır. Sonuçta bazı bebekler, kemikleri sertleşmemiş olduğu için kafaları belli şekilde deforme olarak doğum kanalından daha kolay geçer ve doğal seçilim bu tür bebeklere sahip olan insan soylarının yolunu açar. Anne doğuma hazır hale geldiğinde, nadiren çok büyük olan bebek Sapiens' in kafasının, pelvik kanala inmeden önce bir dönüs yapması gerekir. Her şeye rağmen, bu da yeterli değildir: Higbir doğum, eğer gelişim rahimde yavaş sürmezse, mümkün olmaz, çünkü bebeklerimiz eğer kuzenleri şempanzelerle aynı aşamade doğmuş olsalar kafaları kanaldan geçemeyecek kadar büyük olurdu. Ashnda bu bebekler henüz gelişimini tamamlamamıs bir kafatası ve beyinle doğarlar, hatta diğer hayvan türlerine kıyasla şaşırtıcı şekilde olgunlaşmamış olurlar.
-ben bir patriğim! İnsanları tanımak isterim! -ne yapacaksın tanıyıp! -onlar Tanrı'nın kullarıdır. Tanrı'nın kulları değerlidir, kıymetlidir. -onun için mi tapınakları tıklıyorsunuz? -evet! Sadece tapınakları değil, içindeki putları da yıkıyoruz! Fakat gerçek putlar insanların kalbindedir, onları yıkamıyoruz! _ne demek istiyorsun? -Dünya sevgisi dir ,en büyük put! İnsan onu kalbine koyar ; kalp artık onun değildir, Dünya sevgisi onu esir alır! -köle gibi mi yani? -evet köle gibi. Bedeni köle olanlar , birgün azad edilebilirler. Ama gönlünü, kalbini ve ruhunu Dünya sevgisine esir edenler zincirlerin en büyüğüne esir olmuşlardır,işte gerçek esaret budur evlat...
Reklam
Bir gün seni sözünden caymaya, utanç duygusunu terk etmeye, nefret etmeye, şüphelenmeye veya bir başkasını lanetlemeye, duvarların veya perdelerin sağladığı gizliliği gerektiren bir şeyi arzulamaya veya taklit etmeye zorlayacak hiçbir şeyi sana faydalı olan bir şey olarak görme. Zira kendi zihnini ve tanrısal iradeyi başka her şeyin önüne koyan ve kendisini zihinsel üstünlüğe dayayan bir insan trajik bir davranış içinde olmaz veya sızlanmaz, ne herkesten uzaklaşmaya ne de kalabalığa karışmaya ihtiyaç duyar; daha da önemlisi, ne dışsal unsurların peşinde koşarak ne de onlardan kaçınarak yaşam sürer. Ruhunun bedeni tarafından daha uzun veya daha kısa bir süre boyunca kaplanmış olmasını umursamaz; yeri gelir de yaşamdan göçmesi gerekse bile, bunu düzgün ve düzenli bir şekilde yaptığı diğer işlerden biriymiş gibi yapar. Tüm yaşamı boyunca sadece kavrayış yeteneğinin akli ve sosyal varlığına yabancı olmamasına özen gösterir.
Sağlıklı ve uyumlu bir insan nasıl dengeli ve ölçülü oluyorsa, adil bir devletin özelliği de herkesin bütün içindeki yerini bilmesidir. Rasyonalizm Platon'un hem genel felsefesini hem de devlet felsefesini belirlemiştir. İyi bir devletin kurulabilmesi için bu devletin akıl tarafından yönetiliyor olması şarttır. Kafa nasıl bedeni yönetiyorsa, toplumu da filozoflar yönetmelidir.
Sayfa 106 - Pan Yayıncılık, 24. Basım, Kasım 2009Kitabı okudu
"Ona ceketimi verme önerimi reddetti. Belki de onun dünyasında mevsim yazdı, bedeni onu bekleyen kişinin tutkusuyla ısınmıştı."
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.