Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
... çünkü ağacı ağaç yapan kabuğu değil duygusuz, sorumsuz doğasıdır. Yük hayvanını yük hayvanı yapan da postu değil kaba hayvansal ruhudur. Göksel varlıkları göksel varlık yapan, yörün­gesel biçimleri değil uyumlu düzenleridir. Son olarak melekleri melek yapan gövdeden kurtulmuş olmaları değil tinsel anlaklarıdır. Kendini midesine adayan, yerde sürünen birini görürseniz, bilin ki o bir adam değil bir bitkidir. Caliypso’nun hilelerindeki gibi imgelemin boş biçimlerinden gözü kamaşmış birini görürseniz, o baştan çıkaran dilekleri yüzünden kendi duyularının kölesi olmuşsa, gördüğünüz insan değil hayvandır.
Çünkü, konu yaşamın değeri ya da değersizliği olduğunda, sorun kurtuluş ya da kargışlanma olduğunda belirleyici olan felsefenin ölü kavramları değildir. Tersine, belirleyici olan insanın en derindeki kendi doğasıdır, Platon'un söyleyeceği gibi, insana kılavuzluk eden cini kişi kendi seçmez, kılavuzluk edeceği kişiyi cin seçer. Bu cin, Kant'ın dile getirdiği gibi, insanın 'düşünülür karakteri'dir.
Reklam
İnsan dediğimiz varlık, neredeyse bir hayvan gibi yaşadığı karanlık bir geçmişten uygarlaşarak gelen, bu yüzden de bu hayvani doğayı hâlâ bir ölçüde içinde taşıyan bir mahlûk mudur? Yoksa insan yeryüzünde var olduğundan bu yana hep bir kültür içinde, bir topluluk içinde belirli göreneklere göre mi yaşamıştır? Yani aslında Batı düşüncesinin
"Adaletsizliği doğuran şey insanın kendi doğasıdır. Mutluluk kaledir. Çünkü mutluluk, senin gibi üzgün ve acı çeken insanları görmezden gelebilen, açlığa ve yoksulluğa sırt çevirebilen şanslı azınlığın tadını çıkarabildiği kapalı bir alandır."
“Öz dediğimiz, bir şeyin gerçekten ne olduğudur, yani onun ‘doğası’dır. Ama insanın böyle bir doğası yoktur. İnsan doğasını kendi yaratmak zorundadır. Kendi doğasını, kendi özünü yaratmalıdır, çünkü bunlar ona önceden verilmiş değildir.” (Sartre)
Peki ama böyle şeyler yaşayacak olman benim suçum mu? Hayır, insanın doğası böyle. İnsanlar en başından beri kötülüğe yatkın yaratıklar olmuşlardır. Özünde kendi türünü öldürmeyecek şekilde tasarlanmış olmalarına rağmen yasak bölgeye girmenin, Oraya girip bütün Arzuları tatmanın hayalini kurarlar. Bu nedenle bana değil insanın kusurlu ve çelişkili doğasına kız malısın. Çünkü adaletsizliği doğuran şey insanın doğasıdır. Mutluluk kaledir. Çünkü mutluluk, senin gibi üzgün ve acı çekenleri görmezden gelebilen, açlığa ve yoksulluğa sırt çevirebilen şanslı azınlığın tadını çıkarabildiği kapalı bir alandır mutlu olan herkese kin besleyeceksin. Katiller asla tamamen Erdem sahibi olamazlar ama tamamen kötü olabilirler.
Sayfa 71 - Doğan KitapKitabı okudu
Reklam
İnsan olmanın doğasıdır nihayetinde bir şeyleri seçerken, başka bir şeylerden vazgeçmek. İnsanın asla çözemeyeceği bir muamma, aynı zamanda talihidir bir şeyleri seçerken nelerden vazgeçtiğini hiç bilememek.. muammadır; çünkü insan seçtiği hayatı yaşarken, daha başka nasıl bir hayatı olacağını hiç öğrenemez, katiyen tecrübe edemez.
Sayfa 125Kitabı okudu
Çünkü ağacı ağaç yapan şey kabuğu değil duygusuz, sorumsuz doğasıdır. Yük hayvanını yük hayvanı yapan da postu değil kaba hayvansal ruhudur. Göksel varlıkları göksel varlık yapan, yörüngesel biçimleri değil uyumlu düzenleridir. Son olarak melekleri melek yapan gövdeden kurtulmuş olmaları değil tinsel ahlaklarıdır. Kendini midesine adayan, yerde sürünen birini görürseniz, bilin ki o bir adam değil bir bitkidir. Caliypso'nun hilelerindeki gibi imgelemin boş biçimlerinden gözü kamaşmış birini görürseniz, o baştan çıkaran dilekleri yüzünden kendi duygularının kölesi olmuşsa, gördüğünüz insan değil hayvandır.
Sayfa 22
“‘Öz’ dediğimiz, bir şeyin gerçekten ne olduğudur, yani onun ‘doğa’sıdır. Ama Sartre’a göre insanın böyle bir doğası yoktur. İnsan doğasını kendi yaratmak zorundadır. Kendi doğasını, kendi özünü yaratmalıdır, çünkü bunlar ona önceden verilmiş değildir.”
Sayfa 512 - Pan YayıncılıkKitabı okudu
Camus’ya göre sanat insanın içinde kendini özgür kılabilmek ve ‘tutarlılık ve birlik gereksinimini’ gidermek için oluşturduğu ‘kapalı dünyalar’dır. ‘Lucretius’ta surlar benzetmesi, Sade’da manastırlar ve sürgülü şatolar, romantiklerin adaları ya da kayaları, Nietzsche’nin herkesten uzak suçları, Lautreamont’un ilkel okyanusu, Rimbaud’nun barbataları, gerçeküstücülerin bir ırmak fırtınasıyla dövülerek batıp batıp yeniden beliren dehşet verici şatoları’ sanatçının kendi için oluşturduğu sırça köşklerden başka bir şey değildir. Camus’nün bu sanatla ilgili bu görüşlerine anlatılar bakımından katılınabilir. Çünkü bizim de belirtiğimiz anlamlı örgüler oluşturarak kapalı dünyalar oluşturma anlatının doğasıdır zaten. Ama bu görüşlere ileride de göreceğimiz gibi ‘gerçek şiir’ açısından katılmak mümkün değildir. Ne ki Camus da burada sanat derken düzyazısal anlatıları ya da şiirin sadece bir biçem olarak kullanıldığı şiirsel anlatıları kastediyor gibidir zaten.
Sayfa 322Kitabı okudu
Reklam
Sokrates iyi ve ahlaklı hayatı kozmik düzenle uyum içinde yaşamak olarak görür, bütün varlıklar gibi insanın da nihai ama cı, yerine getirilmesi gereken işlevleri olduğuna inandığı için ah laki hayatın doğal düzenin bir devamı olduğunu düşünür. Çünkü onun gözünde iyiyi belirleyen şey, insanlar arası uzlaşım değil, insan doğasıdır. O, evrensel ahlak yasasının varlığını kabul et tiği için, bireyin ahlaki eylemlerini kendisi ya da kendileriyle yargılayacağımız nesnel ahlaki hakikatlerin varoluşuna inandığı için onun etik görüşü aynı zamanda özcü, mutlakçı ve nesnelci bir etik anlayışıdır.
Değişmeyen şeyler insana güven verir, insanın hep beklediği şeylerin olması hayatı kolaylaştırır. Çünkü güvenlik duygusu insanın en güçlü doğasıdır.
Sayfa 81 - Necip Tosun
31 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.