İnsan tabiatının kötü tarafına dair
Kur’an’ın açık beyanına göre insan tabiatında iyilik kadar kötülük de verilidir, yani her ikisi de yaratılıştan gelir. Şems 91/7-8. ayetlerdeki “ve-nefsin ve-mâ sevvâhâ fe-elhemehâ fücûrahâ ve-takvâhâ” şeklindeki ifadeler belki de bunun en açık delilidir. Burada zikri geçen “nefs” kelimesi tasavvuf geleneğinde “şeytanın işbirlikçisi” olarak
O hâlde, her insanın kalbinde sadece esip gürlemek için bir fırsat bekleyen, başkalarına acı verme arzusu duyan hatta şayet yoluna çıkacak olurlarsa onları hiç gözünü kırpmaksızın öldüren vahşi bir hayvanın yattığı kesin bir gerçektir. Bütün savaş ve kavga tutkularının kökenlerinde yatan şey de budur. Onu evcilleştirmek ve bir dereceye kadar kontrol altına almak için zekânın, onun bu işle görevlendirilmiş bakıcısının daima yapacak pek çok işi vardır. İnsanlar şayet isterlerse, bunu insan tabiatının radikal kötülüğü olarak da adladlandırabilir. Hiç değilse, bir izah getirme yerine bu sözcüklerle ifade etme arayışı içinde olanların işine yarayacak bir deyimdir bu. Ne var ki ben yine de bunun, var oluşun daimi acılarıyla gittikçe daha çok acılaşmış bir yaşama isteminin kendi acıların başkalarına acı çektirerek hafifletme arayışı olduğunu düşünüyorum.
Reklam
İnsan dediğimiz varlık, neredeyse bir hayvan gibi yaşadığı karanlık bir geçmişten uygarlaşarak gelen, bu yüzden de bu hayvani doğayı hâlâ bir ölçüde içinde taşıyan bir mahlûk mudur? Yoksa insan yeryüzünde var olduğundan bu yana hep bir kültür içinde, bir topluluk içinde belirli göreneklere göre mi yaşamıştır? Yani aslında Batı düşüncesinin
The Great Dictator
"Üzgünüm! Ama ben imparator olmak istemiyorum. Bu, benim işim değil. Kimseye hükmetmek ya da boyun eğdirmek istemiyorum. Elimden gelirse, herkese yardım etmek isterim: Yahudi olan, olmayan, zenci veya beyaz… Hepimiz karşımızdakine yardım etmek isteriz; insanların doğası budur. Biz birbirimizin mutluluğu için yaşamayı isteriz, kötülüğü
·
Puan vermedi
Yazarlıktaki dehasına güvendiğim bir yazarın yaşama dair sorgulamalarını ilgi ile okuyorum. Okuyup kenara kaldırılacak bir kitap olmadığını söylemeliyim. Yazılanlar üzerine düşünmek bazen dönüp tekrar okumak belki başka bir kaynağa bakmak gerekecek. Bittiğinde netleşecektir :) Burada aktarmak istediğim aslında tüm okurların edebiyat dünyasına
Aristos
AristosJohn Fowles · Ayrıntı Yayınları · 200084 okunma
Rousseau, uygar insanın özelliklerini, doğal durumdaki insana atfetmesi nedeniyle Hobbes’u eleştirir. Uygar insanın siyasi otoritelerin çöktüğü bir durumda saldırganlaşması onun doğal olarak saldırgan olduğunu göstermez. Örneğin, William Golding’in sonra sinemaya da uyarlanan Sineklerin Tanrısı romanında, Hobbes’unkine benzer bir insan doğası anlayışı işlenir. Uygarlıktan uzaklaşan ve ıssız bir adaya düşen çocukların yaşamına çok geçmeden güç mücadelesi ve vahşet egemen olur. Bu durumu, toplumsal kurumlar dizginlemeseydi, insan doğasının ne denli yıkıcı olacağının kanıtı olarak değerlendirmek, günümüz karamsar insanları arasında epey yaygındır. Oysa aynı durumun bir başka açıklamasına göre, çocukların adada kurdukları vahşi düzen aslında o güne kadar boyun eğmek zorunda bırakıldıkları büyüklerin dünyasının ahlaki standartlarına ve aşırı disiplinle onları “iyi” olmaya zorlayan eğitim sistemine tepkidir. Baskının olduğu yerlerde tepkisel özgürlük mücadelelerinin olması şaşırtıcı değildir. Ama büyükler çubuğu bir tarafa bükmeye çalışırken, çocuklar tepkisel olarak öteki yana büker; özgürlüğü kuralsızlık zannedip, tüm sınırlardan ve ahlaksal ilkelerden kurtuluş olarak görürler. Çocukların davranışları, yıkmaya çalıştıkları uygarlığın normlarına tepkisel olduğu ölçüde, kendilerini “öteki” üzerinden tanımlamış olurlar ve gerçek özgürlüğe ulaşamazlar. Rousseau’ya göre çoğumuzun özgürlüğü negatif özgürlük ya da kuralsızlık olarak algılamasının temelinde benzer bir motivasyon bulunur.
Sayfa 53
Reklam
178 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.