Günlerdir satır satır bu eseri okuyorum, oysa 124 Sayfa...Cümleler birbirinin içine bakan aynalar gibi, hem derinliğine yürek yetmiyor, hem de cümlelerden geçmek, ayrılmak hayli güç...
Her sayfayı açarken acaba burada kalemi hangi ahvâlle oynattı Sâmiha Anne diye düşünmeden edemedim. Kendi özel notları olması da, daha çok ihtimam gösterme arzusu
❝
Kelimenin tam anlamıyla Kozmos’un Çocukları’yız. Bir yaz günü, yüzünü, Güneş’e çevirdiğinizi düşünün. Güneşe dik bakmanız olanaksızdır. 150 milyon kilometre öteden gücünü hissediyoruz. Kaynar ve kendi kendine ışıyan bu cismin yanında bulunsak ya da onun nükleer ateşinin göbeğine dalsak, acaba neler hissederiz? Güneş bizi ısıtıyor, bizi besliyor ve görmemize olanak sağlıyor. Yeryüzünün bereket kaynağıdır. İnsanoğlu tarafından sınanma sınırının ötelerinde bir güce sahip. Güneş’in doğuşunu kuşlar büyük bir sevinçle karşılarlar. Güneş doğunca ışıkta yüzmeye başlayan tek hücreli organizmalar bile var. Atalarımız Güneş’e tapmışlardı. Taptıkları için kızamayız da. Onları saflıkla suçlayamayız. Ama şunu belirtmeliyiz ki. Güneş olağan diyebileceğimiz bir yıldızdır. Eğer kendimizden üstün saydığımız bir güce tapacaksak, Güneş’le birlikte yıldızlara da tapmamız daha akla yakın değil mi? Astronomi alanında girişilen her araştırmanın altında büyük bir hayranlık kaynağı yatmaktadır. Bu kaynak çoğu zaman öylesine derinlerde ki, araştırmacı varlığını fark edememektedir.
❞