“Kendinizden şüphe etmeye başladığınız zaman, korktuğunuz zaman şunu hatırlayın. Değişimin temeli cesarettir ve bizim kimyasal tasarımımızda değişmek var. Bu yüzden yarın uyandığınızda kendinize söz verin. Kendinizi tutmak yok. Neyi başarıp başaramayacağınız konusunda başkalarının fikirlerine tabi olmak yok. Ve artık hiç kimsenin sizi cinsiyet, ırk, ekonomik durum ve din gibi işe yaramaz kategorilere sıkıştırmasına izin vermek yok. Yeteneklerinizin kış uykusuna yatmasına izin vermeyin. Kendi geleceğinizi tasarlayın. Bugün eve gittiğinizde ben neyi değiştireceğim diye sorun kendinize. Sonra da işe koyulun.”
Ancak "İspanyol Yarımadası", ele almak üzere olduğumuz dönemde ne "İspanyol" ne de bir "yarımada" idi. Tarihin başlangıcında Avrupa'nın bu güneşli köşesi İberya, halkı da İberyalılar olarak biliniyordu.
Zaman, bu yerli ırk hakkındaki tüm olumlu bilgileri yok etmiştir ancak güneyden geldiklerine ve Afrika’nın kuzey kıyılarında yaşayan Libyalılarla müttefik olduklarına inanılmaktadır.
Aslında Libya dilinde İberi özgür adam anlamına geliyordu ve görünüşe göre antik Mısırlıların batı halkları için kullandığı isim olan Berberi, bu kelimeden türetilmişti.
Türkiye'deki üçlü ideolojik bölünme giderek netleşiyor. Bir yanda, Atatürk'e saygı ve bazen sevgi duyan ama Kemalizme karşı olanlar var. Atatürk'ü -daha çok- bu yurdu düşmanlardan kurtarmış bir kahraman olarak benimsiyorlar. Ama Kemalizmin birçok ilkesine kısmen ya da tamamen karşılar. Laiklik, devletçilik, devrimcilik ve halkçılık karşısındaki tutumları çok açık. Cumhuriyetçiliğe karşı değiller ama içerdiği demokrasi anlayışı onlar için fazla geniş. Ulusçuluğa karşı değiller ama onların ulusçuluk anlayışı -en azından son yıllara kadar- Kemalist ulusçuluktan çok farklı: "Irk"ın ve "din"in öne çıktığı bir ulusçuluk. Çok zaman "yayılmacılık" eğilimleri de taşıyor.
İkinci kesimdekiler, hem Atatürk'e hem de Kemalizme karşılar. Halifeliği ve hatta padişahlığı kaldırdığı için. Kimisi Atatürk'e kızgın kimisi de düşman. Laikliği içlerine sindirebilmeleri söz konusu bile değil. Onlar açısından önem taşıyan "ümmet" olduğu için Kemalist ulusçuluğu kabul etmeleri de olanaksız. Demokrasiyi içeren bir cumhuriyetçilik ile devrimcilik ve halkçılık da tümüyle ideolojilerinin dışındadır. Sadece devletçilik ilkesi görünüşte
onlara ters düşmemektedir.
Geriye kalıyor, hem Atatürk'e hem de Kemalizme sahip çıkanlar. Atatürk ile Atatürk'ün önderliğinde gelişen Türk devrimini ve ideolojisini bir bütün sayanlar. Bir bütün olarak benimseyenler. Yirmi birinci yüzyılın gerektirdiği yenilenmeyi, Kemalizmin ışığında gerçekleştirmek isteyenler.
Kanımca; hiçbir ırk Kızılderili ırkının uğradığı kıyıma uğramamıştır; hiçbir toprağın ırzına altın arayıcılarının Kaliforniya’nın ırzına geçtiği gibi geçilmemiştir. Yüzüm kızarıyor köklerimi düşününce – ellerimiz kana bulanmış, suça batmış. Kıyımın ve talanın sonu yok, ülkeyi enine boyuna katederken kendi gözlerimle tanık oldum buna. En yakın arkadaşına varıncaya dek herkes katil olabilir. Genellikle silahı, kemendi ya da dağlama demirini çıkarmaya gerek kalmıyordu – türdeşlerine işkence ederek öldürmenin çok daha incelikli ve şeytani yollarım bulmuşlardı. Benim için ıstırapların en büyüğü ise sözün daha ağzımdan çıkmadan yok edilmesiydi. Acı deneyimlerimin sonucunda öfkeden ağzım köpürse bile sessizce oturmayı, hatta gülümsemeyi öğrendim. Kanımı emmek için sadece oturmamı bekleyen bütün o masum görünümlü iblislerle el sıkışıp hal hatır sormayı öğrendim.
Özetle, beyaz olsun siyah olsun, sarı veya kırmızı olsun bütün insanlar: aynı yolda, omuz omuza, aynı zorlukları aynı engelleri aşarak, aynı hedefe doğru tırmanmaktadırlar. Ve bu yolculuk herkes içindir, kimsenin tekeli ve ayrıcalığı sözko nusu değildir. Gelişimi için nasıl bir yürüyüş gerekiyorsa, her varlığın o yurüyüşe uyması zorunludur. Bugün yürünecek yollar beyaza boyanmıştır, icap ettiği zaman sarıya da boyanır, yine icap ederse siyah ve kırmızı da olabilir. Dolayısıyla, insanların ırk ayrımlarına neden olan beden renklerinin ve bu renklere eşlik eden bazı özelliklerinin, hakiki ayrılığı ifade edebilecek hiçbir kıy meti yoktur. Bunlar, yürünecek yollarda kullanılması gereken gelip geçici gelişim vasıtalarının birer basit malzemesidir. Ve vazife hazırlığı yolundaki toplu yürüyüş zorunluluğunun icaplarıdır