Üniversiteyken ders çalışma tempom şuydu: Sınav zamanı... Diyelim sınava on gün falan var. Sabah dört, dört buçuk, en geç beşte kalkarım. Herkes kahvaltıya oturduğu sırada ben dört saat ders çalışmış oluyorum yani.
- Bu pek normal değil. Nereden geliyor bu disiplin?
- Kendimden. Kendi kendime ben böyle oldum. Bugün de... Ben buraya geleceğim değil mi? Bu söyleşiyi yapacağız. Ben bu notları dün hava daha kararmadan, oturdum düzenledim. Niye? Akşam cereyan kesilebilir, bilmem ne olabilir, gece çalışamayabilirim . . . Bakın, bir sunuculuğa gideceğim zaman da, gece dokuzda bir iş varsa gündüzden, gece giyeceğim kıyafeti giyer, ayna karşısına geçer, bakar, sonra onları bir askıya asarım.
- Biraz abartmış olmuyor musunuz?
- Hayır. Hiçbir şeyi son dakikaya bırakmam ben. Seyahate bavulla gidilecek değil mi? Seyahate gitmeden on beş gün önce yanımda neler götüreceğim yazılır. Tabii duruma göre bazen birkaç gün önce de olur bu. Ama mutlaka önceden... Bunu sana da tavsiye ederim. Çok güzel bir sistemdir. Tepeden başlayacaksınız. Şapka olarak, kasket olarak ne alacağım? Sonra saça geldi. Saç için tarak lazım; saça jel sürebi lirsin, şampuan lazım. Daha aşağı iniyorsun. Güneş güzlüğü. Daha aşağı: Tıraş olacaksın, tıraş malzemesi. Ayağa kadar giderim. Bu ayak için talk pudrası alayım, belki yürümekten ayağım şişebilir filan... Ondan sonra ekler geliyor.
- Bunlar kayda geçiyor. Ciddisiniz değil mi?
- Çok ciddiyim. Listeleri atmasam gösterebilirdim. Yazılır onlar, not edilir hepsi.