Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bizler ışığı ararken karanlıkta boş durmuyor 😉
Baharda on ilkeye uymak iyidir. Birincisi kuzuların zıplayışını seyredeceksin. İkincisi, çılgınlar gibi sevecek, yüksek mağaralarda, ormanlık derelerde ya da pınar başlarında ağız tadıyla sevişeceksin. Üçüncüsü, güneşi ilk gören koyak çİmenlerinin üzerinde uyuyacaksın. Dördüncüsü, yüksek bir zirvede oturacak, dağların ardından güneşin doğuşunu seyrederken çay İçeceksin. Beşincisi, ay ışığı altında yürürken türkü söyleyeceksin. Altıncısı, hasmın seni elek-velek ararken dağların ya da ormanların zulasında kitap okuyacaksın. Yedinçisi, Donkişot gibi cüretli serüvenlere gireceksin. Sekizincisi, geniş kalabalıklarda kıyasıya tartışacak ve kahkahalar atacaksın. Dokuzuncusu, olmayacak hayaller kuracak, coşkun bir ruhla yürürken hayatın emirlerine uyacaksın. Onuncusu, gözlerini geleceğe yani yüz yıl, bin yıl ötesine dikeceksin. Muzaffer Oruçoğlu-Tohum
Reklam
Kaç yıl önceydi hatırlamıyorum. Kaç sorusu anlamsız kalıyor şu anda. Sayısal olarak bir geri dönüş değil çünkü anlatmak istediğim. Ne yılın önemi var, ne aradan geçen zamanın ne de kaç sorusunun. Marmara İlahiyata teravihe gidiyordum yine. Bir bahar yağmuru vardı, ıhlamur ağaçlarının altından geçiyordum. Dalların altında gizlenen baygın ıhlamur
Geldik Mart’ın yarısına hava hâlâ karamsar Geleceğime odaklanmaya çalışırken Geçmişimden çıkmama aman vermeyen türden Öyle buğulu, öyle soğuk…
rüzgâr hediye edilebilseydi eğer sana rüzgâr hediye etmek isterdim. sarı yapraklı bir ormanda iki geyik havaya sıçrayıp öpüşüyor. boynuzları birbirine dolanmış. açamıyorlar. sarı yapraklı bir ormanda. ata nur kahve falında görüyor bunları.
Yakamadığım Lamba
Tatili erken bıraktım, evime geri döndüm. Sahi evim diyorum ama hala evim gibi gelmiyor. Ne tuhaf şey! İnsan başka bir yere gidince, eski alışkanlıklarına devam etmek istiyor. Saniyelerce duvarda anahtar arıyorum ışığı açmak için, eski yatak odasının düzenine göre işliyor hala hafızam. Mutfağa girince donup kalıyorum mesela hala, ne nerede bilemiyorum. Kendi mutfağın gibi gelmiyor, zaten pek yemek pişiresim de yok. Görkem cumartesileri pancake isterdi mesela, Gökyüzü mutfağa dalıp elma aranırdı, ben bir kupa kahve içip kendime zaman yaratırdım ve hiç yetmezdi. Şimdi seslerini duyamamak ne boktan. Şimdi bütünüyle sessiz bir evim var. Çocuklar hala bıraktığım yerde, yuvalarındalar. Seslerini özlüyorum, gülüşlerini özlüyorum. Duvarda, karanlığı bozacak anahtarı el yordamıyla ararken en çok onları düşünüyorum. Bir gün yine yuvam diyebilecek miyim bir eve?
Çıplak Ayaklıydı Gece
Çıplak Ayaklıydı Gece
bitti.
Reklam
04.02.2024
Kırık dökük hayallerimle birlikte, karanlık bir odanın içindeyim. Duvarlar, yalnızlığımın yankılarını taşıyor, her biri bir hikaye, her biri bir acı dolu anıya tanık. Gözlerim, yorgunluğun, umutsuzluğun izlerini taşıyor, yüreğimdeki yangın, sönmeyen bir ateş gibi. Ahmet Kaya'nın nağmeleri, ruhumun derinliklerinde yankılanıyor. O hüzünlü sesi,
Saat 3.15 yazan Deniz Şimşek
Gece saat 3.15. Soğuk kışın dondurucu nefesiyle sarhoş olmuş bir şehir. Sokak lambalarının solgun ışığı, kar tanelerine asılı karanlık gölgeler yaratıyor. Sessizlik, buz gibi hava ile birleşip kalbini derin bir hüzünle dolduruyor. Bu yalnız saatte, sokaklar uykuya dalmış gibi görünse de, bir kalp hala uyanık. Pencerelerdeki titreyen mum ışıkları, içindeki sıcaklıkla boğuşan bir ruhun izlerini taşıyor. Bir yatak odasında, perdeler hafifçe esen rüzgarla dans ediyor, hüzünlü bir melodiye eşlik eder gibi. O an, geçmişin hayaletleriyle dolup taşıyor. Anılar, soğuk gecenin içinde dolaşan hayaletler gibi dolaşıyor. Kaybolan bir aşkın izleri, pencerenin buğusunda beliriyor. Gece yarısı düşleri, donmuş kalbinde eriyen bir kar tanesi gibi damlıyor. Ve o saatte, yalnızlık gerçek bir kış gecesinin soğuğunda hissediliyor. Gökyüzü, yıldızlarını kaybetmiş, sadece sisli bir griliğe bürünmüş. Sessizlik, bir kalp atışı kadar belirgin, yalnızlığına eşlik ediyor. 3.15. Bir zamanlar paylaşılan anıların acısıyla dolu. Kış, yaz mevsimindeki sıcak günleri özlemlerken, o gece saat 3.15'te, içindeki buzları çözmeye çalışan bir ruhu düşündüren bir zaman dilimi. Gece, hüzünle sarhoş, anılarla dolu, ve bir umut ışığı ararken, 3.15 ona sadece geçmişin gölgelerini hatırlatıyor.
Bir vapurdan diğerine dizildi yolcular bir ağaç sessizce selamladı esen rüzgarı saçlarıma düşen beyazlara rağmen umutluyduk ikimiz Küçük küçük mesafeler vardı hayatın içinden bir gün ışığı biraz da sevgiydi bütün ihtiyacım olan aynı şarkılara aşıktık seninle aynı yağmurlarda ıslandı tenimiz çocukça mutluluklarımız vardı çocukça bir gülümseyiş her şeyi el feneriyle ararken karanlıkta kaldık biz buz gibi ellerinle gözyaşlarımı ıslatan teninin sıcaklığıyla hayatın her zerresini sevdim. hiç bilmedim kırık kalbinin de sevdalı olduğunu hiç bilmedim çatısı kırık ruhu derin sevdaları sen maviydin benim gözümde adına şiirler yazılan sen şehirler sen ırmaklar, sen hayatın bütün dengesizliği sen bütün alışa gelmişliğim..
Gözlerimi her sabah, hafif bir ürpertiyle açıyorum. Odanın sessizliği, kalbimin ritmiyle adeta dans ediyor. Kalbimin üşümesiyle uyandığım bu saatler, aslında içimdeki karmaşık duyguların başlangıcını tarif ediyor. Sokak lambasının penceremden içeri süzülen ışığı, hüzünlü bir melodi gibi odamı dolduruyor. Belki de bu üşüme, içimdeki kayıp parçaları aramamdan kaynaklı. Belki de anılarla yüzleşip olduğu gibi kabul etmem gerekiyor. Günün ilerleyen saatlerinde, şehrin kalabalığında kendimi bulurken, herkesin koşuşturması arasında, iç dünyamda bir sessizlik hüküm sürüyor. Bugün, yaşamın soğuk rüzgarları arasında rotasını yitirmiş bir gemi gibi hissettim kendimi. Bir yandan içsel bir sıcaklık ararken diğer yandan dış dünyanın soğuk gerçekleriyle yüzleşiyorum sanki. Belki de bu üşüme, bir dönüşüm çağrısı, geçmişi bırakmak, geleceğe doğru bir adım atmak yönünde....
124 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.