Yılların birikimi sonucunda ortaya çıkan ve pek çok kişinin ilgi alanına hitap ederek edebiyat, felsefe, sosyoloji, tarih, sanat, siyaset vb. konulardan söz eden bir eser.
Sezai Karakoç; karanlıklar içinde savrularak izm'lerin esiri olan, ruhlarını ve düşünce dünyalarını yılanlarla dolduran, varoluş sancısı içinde bulunup kendinden bihaber yaşayan insan topluluğuna hitap ediyor. Karakoç, Rönesans öncesi ve sonrası dönemi tahlil ederek insanlığın içinde bulunduğu buhranın sebepleri ve sonuçları üzerinde duruyor. Beşeriyetten alıp götürdüklerine rağmen insanların körü körüne Batı'ya yönelişine ve özünden kopmasına dikkat çekerek hepimizi "diriliş"e davet ediyor. Bunun yanı sıra, İslam medeniyetinin mihenk taşlarından biri olan mabetlere bir turist gözüyle bakılması gibi pek çok konuyu da eleştiriyor.
Kitabın son bölümünde ise "insanlığın dirilişi"nin nasıl olacağıyla ilgili bir reçete sunuyor: Diriliş ahlakına sahip olan kişiler, toplumda varlıklarını hissettirmelidir. Diriliş insanı, İslamiyet tohumlarıyla filizlenmek suretiyle özüne dönmelidir ve insanlığa önder olmalıdır.
O kadar çok yönlü ve yoğun düşünceler üzerine yazılmış bir eser ki, neredeyse her bölümün üzerine uzun uzun konuşulabilir. Daha iyi anlamlandırmak için bir süre sonra tekrar okumayı düşünüyorum.