Şimdi, geçmiş zaman diyebileceğimiz o zamanlarda İstanbul evleri üçe ayrılabilirdi. Bunların Boğaziçi'nde su kıyılarında ve ahşap olanlarına yalı; İstanbul'un sayfiye semtlerinde, bahçe içlerinde ve yine ahşap olanlarına köşk; şehirde, ayrı harem ve selamlık daireli ve çokları kârgir olanlarına konak denilirdi. Bu kaçgöç zamanlarında Beyoğlu civarının apartmanlarında ise aileler oturmazlardı.
Değişik bir kent İstanbul. Tarihle ağırlaşmış, bir yandan da yeni. Hem taşları, hem de insanları bakımından yeni. Türklerin eline geçeli daha yetmiş yıl olmamasına karşın kentin yüzü tümüyle değişmiş. Elbette Ayasofya yerinde duruyor; camiye çevrilmiş. Sultan cuma namazını orada kılıyor. Fakat kentin yeni sahipleri her yere yeni yapılar yaptırmışlar; bunlara her gün yenileri ekleniyor. Yeni saraylar, camiler, medreseler, dahası, göçer olarak yaşadıkları bozkırdan gelip İstanbul'a yerleşenlerin ahşap küçük evleri. Kentten pek çok kişinin gitmesine karşın, kentin fatihleri başkentlerinde ötekiler arasında azınlıktalar; dahası hanedan ailesi dışındakiler, ötekilere göre çok etkili bile değiller. En güzel evler, çarşıdaki en varsıl dükkânlar Ermenilerin, Rumların, İtalyanların, Yahudilerin. Yahudilerin bir bölümü Granada'nın düşüşünden sonra Endülüs'ten gelmişler. Gelenlerin sayısı kırk binden az değil. Hepsi de Büyük Türk'ün hakseverliğini övmekte ağız birliği ediyorlar. Çarşılarda Türklerin sarıkları, Hıristiyanların ve Yahudilerin takkeleri hiçbir düşmanlık duygusu ya da hınç olmadan birbiriyle iç içe.
Reklam
Efendi Hazretleri, "İstanbul'un bütün evleri medrese olsa lakin emr-i bi'l ma'ruf terk edilse bir kıymeti yoktur. Çünkü evlerimiz gibi şehirlerimizi de ancak emr-i bi'l ma'rufla koruyabiliriz." derdi.
Sayfa 116 - Hüküm KitapKitabı okudu
İstanbul 'un işgali
"...İngilizlerin bir askeri bandonun mızıkacılarını silahlı asker sanıp öldürmeleri Türklere çok acı gelmişti....bütün evleri araştırdılar,mezarlıklardaki kabirleri deşerek içinde silah saklı olup olmadığına baktılar....Rauf Bey neşeli görünmeye çalışarak "Bırakın gelsin alçaklar,"diyordu "Buradayız işte."parlementonun kendi kendine dağılması değil işgal kuvvetlerince dağıtılması gerektiğini ileri sürüyordu.........İki yanında süngü takmış İngiliz erlerinin sıralandığı sokaktan geçerek Yıldız sarayına gittiler....."şu sular bu kafirlerin gelebilecekleri en son yerdir Anadolu çelik gibidir.Mücadelesinde başarıya ulaşacak. ""
Sayfa 305 - RAUF BEYKitabı okudu
SANAT ADAMI ATSIZ RUHLARA İŞLEYEN ŞİİR. Atsız'ın sanat hayatı şiirle başlar. Biz de onun şiiriyle başlayalım.
anıtkabirin yapılacağı yerin seçilme sürecinde yaşananlara dair..
Anıtkabir inşaatı 1943'te başladı ve 10 yıl sürdü. Ankara caddelerinde gerçekleştirilen ve bir önceki bölümde ayrıntılı bir şekilde anlatılan törenin ardından Anıtkabir 10 Kasım 1953'te resmi olarak açıldı. Ancak, herhangi bir inşaatın başlayabilmesi için önce müsait bir yere ve uygun bir tasarıma ihtiyaç vardı. Anıtkabir için yer
Reklam
Geri117
180 öğeden 171 ile 180 arasındakiler gösteriliyor.