‘’ Uğrunda çalışanlar, ıztırap çekenler, ölenler bulundukça, Türkçülük, mutlaka zafere erişecektir. Yabancı hakimiyetler altında kırılan, sürülen milyonlarca soydaşımızın bulunması, bize görevimizin büyüklüğünü ve şerefini hatırlatsın. Zevk ve safa içinde yaşamak, içkiyle dünyayı hoş görerek zevk kadınları ile mest olmak, şehvet içinde kendinden geçmek de vardır. Turan’ı kurtarmak için yapılacak kutlu savaşta yığın yığın topraklara serilmek de vardır. İsteyen onu, isteyen berikini seçer.
Hayat ve ölüm... Bunların ikisi de güzeldir. Fakat esas ve edebi olan ölümdür. Öteki bir rüya kadar geçici ve aldatıcıdır. Büyük ve esrarlı kainatın bağrında yatmak... İşte bizim nasibimiz budur. Bu nasibimizi ölüm kadar edebi bir fikre vermek ve fikir uğrunda harcamak gibi yüksek bir ülküye kaptırmaktan şerefli ne olabilir? Bu ölüm, bizi gayemize Tanrı Dağı’nda bekleyen ataların ruhuna ve Tanrı’ya kavuşturacak şanlı ve güzel bir ölümdür. Bu ölümün güzelliği ile içki ve şehvet içindeki hayatın çirkinliğini düşünmek, gerçeği anlamaya da yardım edecektir.’’
Varlığımıza en yakından hitap eden dil, bize en mahrem muallim, ıztıraptır. "Iztırap çekmeyenin hiçbir şey bilmediği" hakikatini aydınlatan hadiseler, her günkü hadiselerdir. Öğretimi en kolay şekle koyan Amerikan metotlarıyla katledilen muallim mesleği yerine sinemadan radyoya sıçramak kabilse bile; dersin, mektebin, öğretimin ne olduğunu asla bilmeyen bu genç kalmış, iptidai zihniyet karşısında ancak ıztırap çekenlerin anlayacağı dille diyebiliriz ki; "gerçek mektepte muallimle talebe, ıztırap çekerek öğretmeğe ve ıztırapla öğrenmeğe muhtaçtırlar." Ders, bu tadına doyulmaz ıztırabın sahnesidir.
Iztırap çek inleme... Ses çıkarmadan aşın.
Bir damlacık aksa da bir acizdir göz yaşın;
Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın,
Tek başına dileğe doğru at salmalısın.
Ben ki aşkın kendisiyim bir renkte,bir kararda kalmayan tezahürümden gam yeme.Kaybolan da benim,bulunan da ben! Bil ki aşk için uzaklık ve yakınlık yoktur;zaman ve mesafe ,bunlar iptidai ölçülerdir.Zevk de benim,ıztırap da ben...bulut da benim,güneş de ben;gören de ben,görülen de ben! Ben küçük bir topum,fakat bütün kainat,yanımda bir hardal tanesinden de küçük kalır.Ben her şeyi kuşatırım herşey benden doğar,bana geri döner.Ben baştan aşağı esrarım...Kucağına kendi mananda olan o vücudu iten de benim,koparıp çeken de ben! O gitmedi,gitmedi;hayır onu senden almadım.Nereye gidecek ?Gidecek yer yok ki.Her şey,her yer,bütün cihan benim! Benim varlığım mahşerinde birleşmek vardır;fakat ayrılık yoktur.