(Bu oldukça uzun bir hikayedir.. Pardon, incelemedir. Hazır mısınız? :)
Durun!! Durun!!
Kalkmış olamaz tren…
Anlatacağım neden geç kaldığımı..
Yıldızlı gözlerimde neden bunca isin, yorgunluğun düştüğünü.. Bu pespaye halimi, bu yaralarımı, bırakın şu trenin kolunu tutacak mecali, tüm o yolları aşıp nasıl geldiğimi..
...
Trene bindim, Ülkeme
Deniz manzaralı bir masa, daha ne olsunlu bir düşünce içerisinde seyre durmuştu o sırada sahilde olan biteni. Bir silsile halinde fikrine hücum eden düşünceleri kovmak isterken kendini yeni yeni düşüncelere itiyordu. Kimbilir kaç vakittir o masada oturuyordu ya da bu içtiği kaçıncı çaydı kendisi de bilmiyordu. Sanki ruhu bir boşluktan diğer
boşuna bekledim;
…
kiraz çiçekleri devşirmeni saçlarımdan
nergislerin boy vermesini bakışlarında
küçük zamanlara büyük tarihler atmanı
…
bütün gücün güçsüzlüğündendi oysa
şimdi düşünüyorum da…
aşk: var hükmünde bir yok..
Şiirin ses ölçümü içgüdüsel, sezgisel yoklamalarla değil, eksiksiz bir bilinçle, uzun deneyimlerden elde edilmiş bilgi birikimiyle sağlanabilir ancak. Bu yüzden de, her hangi bir şiiri hakkını vere vere çevirmeye kalkışacak kişinin "kendilerini söyleyiş ahlakına adamışlar tarikatı"nın üyesi olması gerekir. Baudelaire şöyle diyor:
Küçük Yuvarlak Taşlar
Gece yıldızsızdı. Bulutların arkasına saklanan ay cılız ışığıyla önümüzde bir tepenin yükseldiğini haber veriyordu. Araba farlarını asfalta dikmiş, karanlığı delerek ilerliyorduk. Yol, önümüzde uzanan birkaç metrelik aydınlıktan ibaretti. Işığın henüz düşmediği yerler sanki yok... Her şey birden karşıda beliriyor, yanından