İşte öldüm, işte son kadife çiçekleri
son defneler, badıranlarla kefenlediler beni
bütün kaçaklar için inci bir melhem oldu benim ölümüm
bütün hoşnutsuzlar yanlarında saklayacak
benim ölümümden yayınlan kırpıntıları
boğaz tokluğuna çalışanlar
özenle kilitleyecek göğüslerine
benim ölmüş olmamı
hiç bir yaprak damarından
tanrıların ölümünü bir üstlenen çıkınca
ama neler olup bittiğini hiç bir âyetten
Duvarlar çıkıyor önüme
Şehrin mahpus yüklü duvarları
Hiçbir sır kalmamış ardında hiçbir duvarın
Nereye gitti diyorum benim elbisem nerede
Şehir soyunmuş diyor biri
Şehrin elbisesini çalmışlar
Bütün şehir çöküyor yüzünde bir insanın
Şehir boğuluyor içinde insanların kan gibi bir sesle
Mor bir kabus çöküyor üstümüze
Parkta son ağaç da ölüyor
Gece Çiçeği... (Efelya'ya...)
ah
ben seni
leylaklar açarken sevdimdi
papatyalar gülümserken baharla
ah benim onulmazım, gece çiçeğim
şiir gülüm, yeşil dünyam, sevgilim
BEYAZ LÂLE
Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
1.CAPRİCCİO ÖLÜM
Gülünç bir ölümle öldü deniyor Max Stirner için
çünkü mahvına sebep nihayet bir sinektir
ama Fanya Kaplan
nasıl öldü diye sorarsak sanırım
işimiz fazlasıyla ciddileşir.
Bize ne başkasının ölümünden demeyiz
Artık batmak üzereydi güneş. Son ışık demetleri ağaçların tepelerini altın gibi parlatıyordu. Bu ılık havada, akşam rüzgârı böyle tatlı tatlı eserken, Tica Tete de bahçedeki kokulu kadife gülleri, akşamsefası çiçekleri ve kırmızı karanfilleri suluyordu. Birbirine karışmış çiçeklerin mis gibi kokularına ıslak toprağın kokusu eşlik ediyordu.
Şeytan, Tanrı, ne olursan ol, Melek, Siren,
-Işık, uyum, ıtır, sen kadife gözlü peri,
Tek kraliçem - daha katlanılır bir evren
Sağla bana, daha hafif kıl saniyeleri
...
işte öldüm, işte son kadife çiçekleri
son defneler, baldıranlarla kefenlediler beni
bütün kaçaklar için ince bir melhem oldu benim ölümüm
bütün hoşnutsuzlar yanlarında saklayacak benim ölümümden yayılan kırpıntıları
boğaz tokluğuna çalışanlar
özenle kilitleyecek göğüslerine
benim ölmüş olmamı
hiçbir yaprak damarından
hiçbir su özünden atamayacak beni
ortaya benim ölümüm sürülecek
pey akçesi olarak
tanrıların ölümünü bir üstlenen çıkınca
ama neler olup bittiğini hiçbir âyetten
hiçbir vakit anlamayacak şehrin insanı
...
Saat ırmağında akan sokaklar,
Üzerine serpili martılar, güvercinler,
Kadife bulutların altında,
Yokuş yukarı çıkan bir adamım.
Bir elimde ısrarla soğumayan çayım,
Bardağında cilveli cilveli dans ediyor.
Üzerime yara düşen güneş ötesi bir gezegen,