Archie Ferguson’un muhtelif hayatlarının romanı. Dört ayrı hayat. Her hayatta ailesi, maddi durumu, büyüme koşulları, büyüdüğü yer, mesleği, cinsel tercihi, hemen her şey değişiyor. Sabit kalan sadece birkaç şey var. Annesi ve kitap aşkı..Onlar bir yere gitmiyorlar.
Ferguson’un hayatının live kaydını dinliyoruz önce. Büyükbüyükbabasının
Kutulara giren kitaplar - kutular dolusu kağıtlar, dağınık çeviri sayfaları.- İşte benim hayatım bu.
Uzun zaman önce tüm benliğimi, kelimelere duyduğum kör bir tutkuya adadım. Edebiyat benim kum havuzum. İçinde oyunlar oynuyor, kaleler, duvarlar inşa ediyor, şahane zaman geçiriyorum. Beni asıl zorlayan oyun bahçesinin dışındaki dünya. Bu görünen dünyaya uysal ama geleneksel sayılmayacak şekilde uyum sağladım ki fazla sıkıntı çekmeden kitaplardan oluşan dünyama geri çekilebileyim. Aynı metafordan devam edersek, eğer edebiyat benim kum havuzumsa, gerçek dünya da kum saatim - içimi gıdım gıdım tüketen bir kum saati.- Edebiyat bana hayat veriyor, hayat beni öldürüyor.
Eh, hayat herkesi öldürüyor.
Böyle bizimkisi de ondan sebep; Her hikayenin bir sonu var yani, geldik bizim hikayenin de sonuna. Bazen gerçeklerden ne kadar korksanda onlardan ne kadar kaçmak istesen de zamanı belirsiz bir anı yüzüne tokat gibi çarpıyor bildiğin bütün gerçekleri.Umursamamak olan biteni; memleketi, dostları, öleni, düşeni yani hiç hiç umursamamak. Bakınca