Livaneli, bir kalem ustasi. Yazar olmak sadece kalem tutup bir kagida murekkeplerden olusan cizim yapmak degildir. Kalemi tutan yazar o kalemin de kagidin da murekkebin de hakkini verebilmeli ki ustasi olabilsin kalemin. Livaneli nin kalem gucu oldukca saglikli ve ritimli oldugunu, cumlelerin dizilimi noktanin virgulun bile nerede nasil duracagini hesaplayabilmesi, muazzam bir bilgi birikimi, o birikimlerini yeri grliyor bir oktanus dalgasi kadar sert yamaclara vurmasi gibi yeri geliyor bir nehrin en sakin halini anlatir gibi bir alatimla beraber muthis bir dil kavrayisiyla bir kalem ustasi oldugunu birkere daha anliyorum Konstantiniyye oteliyle beraber. Livan eli bu romaninda ele almis oldugu karakterler uzerinden derin bir tarih anlayisiyla, tum halklara ve dinlere esit bir mesafeyle, bununla beraber havanlara dahi yapilan zulumler adaletsizlikler eziyetleri sanki o andaymiscasina o ani yasiyormuscasina usta bir betimlemeyle sayfalarin uzerine serdigi gorsellikleri ayri bir duygu uyandirarak tum bunlarla beraber insanin aski, sevgiyi, nefreti, dostlugu, kardesligi, safligi, kadinligi, erkekligi, insanligi, hayvaligi da konu edinen ... her cumlesiyle okuyucuya(en azindan bana ) onun cumlelerini okurken sanki hucrelerim huzur buluyor noronlarim dans ediyor.. kitabin girisinde ruhu bedenden ayirip insanligin farkliliklarini izletip tekrar bedeni ruha gonderiyor gibi...