Tutumluluk tam olarak kanaatkarlık değildir kanaatkarlık da Aşırıya kaçma aşırı yemek aşırı zenginlik aşırı mal aşırı zevk eğilimine direnme durumun söz konusudur kanaatkarlık zevkten aşırılar yönelen eğilimi saptar kendini tutma çoğu zarar azı karar meselesidir kanaatkarlıkta bir kıtlık zevkleri Hor Görme ya da daha ziyade zevk korkusu vardır kanaatkar olmak koy vermenin redüi kapılıp gitme korkusuyla aşırılıktan kaçınmaktır tutumlulukta ise sadeliğin doyurucu olduğunu asla ve hiçbir şeyle yakalanan kusursuz hazzı keşfetmektir su bir meyve ve rüzgarın soluğu Ah Soluduğumuz havayla sarhoş ülabelmek diyv yazar Thoreau 86 Sabah yürümek doğal başlangıçların gücünü anlamaktır. 82 Hakikati aramak dış görünüşlari aşmak demektir Kendi kendimizin esiriyizdir toplumsal görüşün tiranlığından yakınınız ama Bireysel görüşün tiranlığı yanında o hiçbir şeydir kendi yargılarımıza saplanmışızdır yürümek kendini bulmak değil kendine yeniden şekil vermek için imkan yaratmaktır
"Marcus Aurelius 'herhangi bir yeteneksizlik ya da kabiliyetsizlik mazeretine mahal vermeden' herkes tarafından uygulanabilecek şekilde belirlenmiş bazı ilkeleri şöyle sıralar: dürüstlük, şeref, sıkı çalışma, özveri, kanaatkarlık tutumluluk, şefkat, bağımsızlık, sadelik, sağgörü , yüce gönüllülük. 'Unutma ki seni yönlendiren zihnin kendi kendine yerebildiğinde yenilmez olur . . . Tutkulardan kurtulmuş bir zihin kale gibidir: İnsanların sığınabileceği daha güçlü bir yer yoktur.' Çağımızın dilini kullanacak olursak, Marcus Aurelius'un, mutluluk arayışında olanların nihai sığınağı olarak kişiliği ve vicdanı saptadığını söyleyebiliriz: Başka bir yerde ardında varis ya da vasiyet bırakmadan yitip gitmeye mahkum olan mutluluk düşlerinin hüsrana uğramayacağı tek yer. Marcus Aurelius'un ileri sürdüğü mutluluk reçetesi kendi kendine yeterlidir, kendine gönderme yapar ve hepsinden önemlisi kendi kendini sınırlayıcıdır. Hatalı yolları bilip onlardan sakının, doğanın dayattığı ve kaçışın olmadığı sınırları kabul edin. Değişken olup hiçbir sınır tanımasalar da tutkular sizi yoldan çıkaracaktır, ama neyse ki tutkuları etkisiz ve güçsüz kılacak güçlü bir silah olan akla da sahipsiniz. Mutlu bir yaşamın sırrı tutkularınızı dizginlemek, aklınızıysa dörtnala koşturmaktır."
Sayfa 57 - Çeviren: Akın Sarı, İstanbul: Versus Kitap, 2011.Kitabı okudu
Reklam
99 syf.
·
Puan vermedi
·
7 günde okudu
İnsan sevgiyle yaşar.
》Tolstoy'un en bilinen eserlerinden biri. Bana da okumakta oldukça geç kaldığımı düşündüren bir kitap oldu. 》Kitabın bir çok basımı var. Benim okuduğumda 5 hikaye mevcut. İsimleri: İnsan Ne İle Yaşar Üç Soru İnsana Ne Kadar Toprak Lazım Tanrı Gerçeği Bilir Ama Tek Bir Kıvılcım Tüm Evi Kül Eder 》Tolstoy'u hiç okumadıysanız dilinin
İnsan Ne ile Yaşar?
İnsan Ne ile Yaşar?Lev Tolstoy · Araf Yayıncılık · 2012193,1bin okunma
Var böyle bir şey gerçekten.
Düğünden önce annemle babam, bira çadırlarında, bahçe lokallerinde oturup birbirlerine geleceğe karşı umut dolu gözlere bakan ve gülen genç insanlarmış.Onlar da hemen herkes gibi güçlerini abartıp, evlenmiş ve çocuk yapmış.Daha sonraki fotoğraflarda yüzlerinde sıkıntılı ve ezilmiş bir ifade var.Eski aile albümlerine bakarken birdenbire anne babamın mutluluğu (iki kişinin paylaştığı kanaatkârlık) ve yeni bir özgürlüğü (evlilik) uzlaştırma çabasını, hiçbir zaman son bulmayan bir kederle ödemek zorunda kaldıklarını fark ediyorum.
Sayfa 60
Bir şey olarak dünyaya gelip onunla yetinmek, kendine kanaat etmek öyle katlanılmaz şey ki. Neler gördüğü halde kendine kanaat edebilmekten büyük kanaatkârlık derecesi var mı acaba? Dünyada her şeye belki kanaat edilebilir de, kendine nasıl, "Kendinle böyle idare et." denebilir ve buna nasıl tahammül edilebilir. Herkes, her şeye kendini başka türlü bir hale getirebileceği düşüncesi ile tahammül edebildi. Kendinin dervişi olmadı, giriştiği halin, olmak istediği yerin dervişi oldu.
İletişim Yayınları
Kanaatkarlık
Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistre isimli kitabından bir bölüm alalım: “Eserdeki karakterler arasında tarihi gerçekliği en çok bilinen, Abdullah Çavuş'tur. Asıl adı ise Mustafa Çavuş'tur ve Manisa'nın Menemen kazasının Emirâlem köyündendir. Silistre Savaşı'na katıldığı zaman yirmi, yirmi beş yaşlarında idi. Savaştan sonra hükümet kendisine maaş bağlamış, fakat çalışabilecek durumda olduğu için devlete yük olmak istememiş ve bu maaşı kabul etmemişti. Aradan tam elli beş yıl geçtikten sonra, 1909 yılı Ağustos ayında, Mustafa Çavuş, bir gün İstanbul'a çıkagelmiş ve hükümet kapısına dayanmıştı. Yaşı seksene yaklaştığı için çalışacak hali kalmamıştı. Bu sebeple, hükümetin vaktiyle kabul etmediği yardımına artık lüzum görüyordu. Hükümet dileğini yerine getirdi ve Mustafa Çavuş köyüne döndü.” (Devlet Kitapları, 1969, sayfa 17)
Sayfa 44 - PROFİL
Reklam
509 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.