"Yeni bir ay başı, siyah beyaza mahkum
Olduğumu idrak ederek uyandım bu kez.
Siyahtım.
Ve renge ne kadar bulaşırsam bulaşayım
Koyulaşırdı.
Yani başında olduğum herkesi siyaha boyardım.
Gökkuşağını gördüm gökkuşağını
Sevdim,
Fakat gökkuşağı ile yaşayamadım.
Şimdi gökkuşağının çıkmasını büyük bir fırtına ile bekliyorum, bir kez daha siyaha
Bulamak için.
Öyle ki, benim her zaman kelimelere
Dökemediğim ukde'lerim olurdu.
Kimi zaman gözlerim haykırırdı, ama bu kez ne gözlerim nede dilim haykırmadı.
Oysa ben.
Gökkuşağında,
Siyahın en karanlık tonunu görmüştüm.
Fakat ihanet etmedim asla.
İnsan zaten.
Hain değilmi?
Gökkuşağı doğuşuna.
Siyahı dahil edermi.
Etmezdi.
Ben siyahın en aydınlığına bile layık değildim.....
σ̈,k
Kasvetli bir Ankara sabahına uyanıyorum. Hava, gerçekten soğuğu sevebilen benim gibi insanlar için huzur verici görünüyor. Bu güzel pazar gününe onlarca aktivite sığdırabilirdim, bir sürü plan yapabilirdim ama haftalardır tek düşündüğüm şey ‘’pazar günü Hakan Günday okuyacağım’’ düşüncesi koca bir günümü ayırmak için aslında güzel bir sebep.
Kitabı elime ilk aldığımda farklı bir duyguya kapıldım. Bunun sebebiyse meşhur “Vatan Şairimiz Namık Kemal”di. Hayranı olduğum bir yazardır “Namık Kemal”. Sürgün yıllarında son günlerini yaşarken elinde “Victor Hugo’nun Sefiller” kitabı varmış. Bu kitabı okurken gözlerini yummuş hayata. “Hürriyet Kasidesi” gibi devasa bir şiiri o zamanın