Oedipus hikayesi modern psikiyatrinin esin kaynaklarından biri olup edebiyattan psikolojiye kadar her alanda karşımıza çıkmaktadır. Örneğin; Freud çocukların karşı cinsteki ebeveyne karşı duyulan ilgiyle alakalı psikoanalitik teorisine “Oidipus Kompleksi” adını vermiştir. Şimdi ise gelin Oedipus'u bir de Orhan Pamuk'tan dinleyin
Öncelikle size
Aşkı konuşmak için dudaklarımı kutsanmış ateşle temizledim, ama hiçbir sözcük bulamadım.
Aşktan haberdar olduğumda sözler cılız bir hıçkırığa dönüştü, yüreğimdeki şarkı derin bir sessizliğe gömüldü.
Ey bana gizlerinin ve mucizelerinin varlığına inandığım Aşk 'ı soran sizler,
Aşk peçesiyle beni kuşattığından beri ben size aşkın gidişini ve
"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Harry Potter-3 Azkaban Tutsağı. İlk kitabını eylül ayında, ikinci kitabını ekim ayında okuduğum serinin bu kitabını okumak için çok geç kaldığımı fark ettim çünkü fantastik edebiyat serilerinin her kitabını bir öncekine göre daha çok beğendiğim gibi Azkaban Tutsağı da Harry Potter serisinin şimdiye kadar en sevdiğim kitabı oldu. 1999 yılında
"... Siz cennetteydiniz ama bunun farkında değildiniz. Dünyada pek çok insan da böyledir. Mutlu olmayı hak etmediklerini sanarak en büyük sevinci bulabilecekleri yerlerde keder ararlar."
Adamlar vardır. Çocuklasacakları yerleri özenle seçen adamlar. Kirli sakallar, ütüsüz gömlekler, kanlanmis gözleriyle define ararlar. Eve dönüş yolunda omuzlarını diklestirecek, çocuk sevindirecek, yılların soldurduğu sevgili tebessümlerini canlandıracak bir define pesindedirler. Daha iyi bir iş, teri soğumadan alınan hak, keşfedilmiş bir nesedir defineleri. Kapalı
televizyonun karşısında ekrana yansıyan kendi aksini izleyerek uç uca eklediği sigaraların dumanları arasında hayal edilen parlak bir şey. Küçük bir frekans değişikliğinde ince bir keder parazit yapar. Savaştan boş dönen bir atın yularıni üzgün ve çaresiz ifadesiyle tutan bir kadın ve kadinın bacakları arasında dolanan bir çocuk yansır ekrandan. Adam sigarasını söndürür ve dışarı çıkar. Taşrası sorulmaz onların. Dışarı çıkarlar, savaş meydanına geri dönen yaralı erler gibi. İnce bir ceketin beton gibi bir ayaz karşısında büzülmesidir boyun eğişleri. Sonra birbirlerini
bulurlar. Bir tek orada cocuklaşırlar. Gözleri parlar, dilleri düşer, avuçları terler. İş kurarlar, patrona rest çekerler, inanmayanları utandırırlar. Eve eşya çocuğa bisiklet alırlar. Borçlar tek kalemde ödenir. Mahcupken mağrur, tedirginken emin olurlar. Ta ki gözleri duvardaki bir çatlağa dalıp gidene kadar. Sessizce dağılip, kapali televizyonların, gece mutfaklarının,
soğuk yastıkların bağrına geri dönerler.
Büyük sevinç ve keder anlarında kişiliğimizin bilinmeyen yönlerini etrafımızdakilere gösteririz. Bu anlarda kadın ve erkek yeni beliren kişilikleriyle birbirlerine tamamıyla yabancı gibi görünür. Eğer, aralarında derin bir aşk varsa, bu yenilik onların hoşuna gider ve kaynaşarak devam ederler. Sevgi yoksa eğer, bu durum, garipsenir ve huzursuzluk yaratır. Çünkü gerçek aşk ne kadar cesur ve maceradan ürkmez ise, sevgisiz durumlarda da insan ancak gözle gördüğü ve elle tuttuğu gerçeklerden başka şey tanımaz.
ÇÜNKÜ GÜZELLİK, DİYORDU; İNSAN RUHUYLA HAKKIYLA KAYNAŞABİLEN TEK ŞEYDİR.
Bir düş sahibiyim. Rüyasına bile razı geldiğim belki de yalnız benim sahip olduğum. Sedire kurulmuşuz, bir yer sofrası sonrası dişlerimizde kürdanlar, dilimizde edebiyat. Kendi bildiğimiz doğrulardan asıl doğruya ulaşmanın vereceği o tada varmaksızın yakalanmışlığımız.
O BİR OCAKLI!!
Büyü gibi yemyeşil gözleri ve sıcacık sesiyle hoşgörünün diğer adı. Genetik olarak geçen bazı özellikler yanında çok şey öğrendim kendisinden.
O bir ocaklı!
Babaannem.
Birine el vermesi gerekiyordu.
Ve bana el vermediğine göre kime el verdi acaba diye de düşünmeden edemiyorum. Ama mevzu bu değil tabi. :))
Muhtemelen ırsi bir
Tahta, beton, teneke, toprak, saman damlarımızla iki milyardan artığız,
kadın, erkek, çoluk çocuk.
Ekmek hepimize yetmiyor,
kitap da yetmiyor,
ama keder
dilediğin kadar,
yorgunluk da göz alabildiğine.
Hürriyet hepimize yetmiyor.
Hürriyet hepimize yetebilir
ve sevda kederi,
hastalık kederi,
ayrılık kederi,
kocalmak kederinden
gayrısı aşmayabilir eşiğimizi.
Kitap hepimize yetebilir.
Ormanlarınki kadar uzun olabilir ömrümüz.
Yeter ki bırakmayalım, yaşanmamış günlerimiz yok olmasın çocukların
avuçlarıyla birlikte,
boşluğun karanlığına çıkmasın negatif resimcikler,
yeter ki ekmek ve hürriyet yolunda dövüşebilmek için yaşayabilelim.