Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Teşekkür ederim Allah’ım.
Beni kendisi için yaratırken bana güvenmişti. Kalbimi her gün farklı bir renge boyarken, ben yeni bir renk daha olamaz sanarken, olması gerektiğini biliyordu. Dinginliğimin bir tükeniş değil, teslimiyet olduğunu biliyordu. Aklım kalbime erişebilsin diyeydi bunca revnak, bunca kelâm, bunca hüzün ve neşe. Artık biliyordum.
Asrımda iki kelam yazıyorum ve yazar oldum diyenlerin özeti
Dünyaya hiçbir şey olmamaya mahkûm edilerek geldikleri hâlde her şey olmak isterler. O' da en çok olamayacağı şeyi olmak istiyordu: Şair
Reklam
Düz Kelam!
Şair eserinin içinde saklıdır. Tıpkı çam ağacının çam kozalağında saklı olduğu gibi.
Yâr hoyrata datlı kelam eyleme Hoyrat olan dîl kıymatın bilemez
Ben çok sarhoş oldum ama yine de iki kelam etmeye geldim, geldim... Şerefe
Velhasıl kelam ilmi yaratan da öğreten de Allahu Teala, hidayet veren yalnızca Allah'tır. Günümüz şartlarında akıl sağlığı yerinde olan hiç kimse yoktur ki doğru bilgiye ulaşamasın. 14 asırdır İslamiyeti tanıyoruz fakat ben hiçbir kitapta okumadım iman ettim Müslümanım diyerek Allahu Teala'nın ayetlerinin birini bile yalanlayan. Günümüzde Müslümanım amalarla geziyor insanlar. Bir ayeti dilinle ya da hareketinle yalanlaman seni müslüman yapmaz sen başka bir şeysin ama nesin bilmem. Nefsime ağır geliyor yapamıyorum Allah affetsin bana da nasip etsin demek var bunda sıkıntı yok her insan diyebilir ama Kur'an'ı Kerim'de öyle bir şey yok demek Müslümanlıkta yok, İslam'da yok. Ayetlerin manasını tartışmakta buna eştir yani bir ayet görüyorsun manasına derinine iniyorsun ama mantığın reddediyorsa sorun yazanda, okuduğunda değil sende demekki sen onu anlayacak derecede değilsin. İslam kusursuzdur, insanlar kusurludur. İslam'ı insanlara bakarak değil okuyarak öğren, eleştirerek değil iman ederek örnek ol.
Reklam
"Tek kelam etse dilim Hakk'ın adın söylesin Hak kelamın işiten Bir besmele söylesin"
Sayfa 49 - Nesil yayınlarıKitabı okudu
50 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Dikkat Spoiler içerir
Bu eser de Stefan Zweig'ın diğer yapıtları gibi sayfa sayısı az , okuma süresi kısa ama etkisi ve mesajı büyük. Eser üç farklı bağımsız hikâyeden oluşuyor. " Lyon'da Düğün " hikayesinde ömrü, aşkı ve aşk uğruna yapılan fedakarlıkları okuyoruz . Hayatını nişanlısının hayatına denk tutan , onun uğruna canını feda eden bir genç kız yaratılmış. Hikâyenin alt metnindeki " ömür ve ölümün karşısındaki etkilerimiz, gücümüz " bir tokat gibi insanın yüzüne çarpıyor. " İki Yalnız İnsan " bölümünde Çirkin Jula raylarda intihar etmek üzere otururken onunla empati yapabilecek, zira onun çektiklerinin benzerini aksak ayağı ile çeken fabrika işçisi onu hem rahatlatmış hem de kendine bile itiraf edemediklerini, benzer sıkıntıları yaşayan kader ortağına itiraf etmiştir. Hikâyenin son kısmı olan " Wondrak " da ise tanrının elinden " kusurlu " olarak çıkmış ve hayatı " kusursuz " görünen insanlar tarafından zehir edilmiştir. Hikâyede görünen kısım dışında Stefan Zweig'ın savaş karşıtı düşünceleri de yansıtılmış, savaşın götürüleri birçok kitabında olduğu gibi üstüne basıla basıla anlatılmıştır. Diğer kitaplarının aksine o denli bir etkisi olmamasına rağmen hem kitabı okurken hem de kapatıp düşününce etkisi hayli belli oluyor. Hayatlarının ardındaki hikayeleri bilmeden yapılan yorumların kişinin üzerindeki etkisi de düşündürdüğünden hayat dersi niteliğinde. Velhasıl kelâm kesinlike okunmaya değer bir kitap olduğunu söyleyebilirim.
Lyon'da Düğün
Lyon'da Düğün
Stefan Zweig
Stefan Zweig
Lyon'da Düğün
Lyon'da DüğünStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202130,9bin okunma
Cehl; Tanrı bilgisinin yokluğudur.
Cehlin hususiyetlerinden biridir ki, vahit olan vücudun “birliği”ni çokluk âleminde görür... Oysa, Allah’ın vücudundan başka hiçbir şeyin vücudu yoktur. Eşyanın çokluğunda görünen her şey, varlığını tek “Mutlak Zât”tan alır. Şüphe yok tur ki, Allah, bu Kâinat’ın ne kadar zerresi varsa hepsine kendi varlığını ve birliğini nakşetti. Mevcut olan her şey, gerçek vücudun varlığı içinde vardır. Bu eşyanın hiçbiri yokken, O, bir olan, Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin kelâm haddinin son ifâdesi olarak “şiddetle BİR” dediği iki olması muhal bir, “Mutlak Zât” vardı. Var olan, işte o “Mutlak Zât”tır ve O’ndan başka mevcut yoktur. Alem denilen mahlûklar da, o “Mutlak Zât”a âit bir ve varlığın işaretleridir... Her nakışta o mânâ!..
Derler ki, "Gök kubbenin altında söylenmedik hiçbir söz kalmamıştır." Ancak bütün sözler yeniden yorumlanmaya muhtaçtır. Bu yorumları lâf ile değil, kelâm ile söylemek için yeni söz ustalarına muhtacız ve onlar klasik şiirin küllerini savurup hâlâ sıcaklığını koruyan korları avuçlarına aldıkları zaman acı değil, maziye ait buruk bir hüznü duyan yiğitler olarak isimlerini tarih kütüğüne kazıyacaklardır.
Reklam
Müthiş
Tin suresinin tasavvufi bir yorumu paylaşıyorum: İncir içinde bulunan çekirdeklerinin çokluğu ile kesret alemini, müennes/dişil kelime yönüyle nefs'i, zeytin tek çekirdeği ile Vahdet alemini, müzekker/eril açısından da ruhu' remzetmektedir. Bunun yanında Tur- i Sîna Hz Musa'nın kelam tecellisi olarak sıfat alemine, evim beldede Hz Peygamberin hakikatinden kaynaklanan zât alemine işaret etmektedir.
... İşin garibi batıdan pratik ve teknik bilimlerin etraflıca alınmaya başlandığı Tanzimat çağında, batı kültürünün temeli olan düşünce tarzını yansıtan ana felsefe ve edebiyat ürünlerine yönelmek yerine, eskisinden daha büyük bir ilgiyle Doğu eserlerine dönülmesi ve bu yönde birçok çeviri yapılmasıdır. Ama yazık ki bu yöneliş bile Arap ya da Acem düşüncesinin ve edebiyatının temel ve klasik eserlerinin değil, fıkıh, tefsir, kelam gibi dallardaki ürünlerin aktarılması sonucunu vermiştir.
İbn-i Sînâ'dan sonra felsefe ve mantık tetkikleri büyük bir inkişaf kazanmak üzere idi. Onun eserleri her tarafta okunuyor, tenkit ve şerhediliyordu. Fakat bu inkişafı iki hadise durdurmuştur: Biri Gazalî'nin kelam sahasındaki hücumları, diğeri Cengiz istilasıdır. Bu istila Harzem ve Horasan'daki ilim faaliyetini durdurmuş; ilerde göreceğimiz gibi Türk riyazîyat ve ilminin inkişafına mühim bir fasıla vermiştir. Bununla beraber Moğollar İran'a yerleştikten sonra medenî muhite intibak ederek tekrar fikir hayatını himâye etmeye başladılar. Hulagû; Alamut kalesinde İsmaililerin elinde mahpus olan Nasıreddin Tusî'yi kurtararak Meraga rasathanesini kurdurdu.
Sayfa 173Kitabı okudu
İslam Bilim arayışında yeni arayışlar, felsefede de kendini göstermiş, ortaya yeni düşünce yöntemleri çıkmıştır. Kelam ilminin ortaya çıkışı bunun bir göstergesidir. Kelam, hem İslam dışından gelen soru ve eleştirilere cevap verebilmek hem de İslam'ın içinde oluşan mezhepler arasında tartışma ortamının sağlıklı ve bilimsel olarak yürütülebilmesi karşı kurulmuş bir ilim dalıdır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.