Sen ne harika adamsın!
Ahmed Arif'i çok geç tanımışım, yaşıma veriyorum. Şiir kitabıyla tanımak isterdim ama bu mektupları okumadan o şiirleri nasıl anlarmışım diye söyleniyorum şimdi. İyi ki önce bu kitabı okumuşum.
Okurken, "Bir insan bir insanı ne kadar, nasıl sevebilir?" Sorusunu sorduran biridir Ahmed Arif. Her ne kadar önemli bi dönemimde okumuş olduğum için uzun bir sürede okumuş olsam da bana sevgisini bir an olsun eksik hissettirmedi. Mektuplarını okumamızı ister miydi bilemiyorum. Ama böyle bir şeyden bihaber olmayı düşününce üzülmüyor değilim. Duygularımı nasıl tarif edeceğim hakkında en ufak bir fikrim yok.
"Karanlıkta kalan bebeler gibi, korkuyorum, sen uzakken. Gitme!" diyor Ahmed Arif, bir mektubunda. Bir insan birini sevdiğini daha nasıl açıklayabilir? Hem de bu cümleyi kilometrelerce uzakta olan sevdiğine nasıl kurabilir? Aklım almıyor benim bu sevgiyi, aşkı. Ahmed Arif'in çektiği acıların haddi hesabı yokken yaşamak için tek bir tutanağı senken nasıl karşılık veremezsin be Leyli! Bence, dünya üzerinde bir insan sevildiğini bu denli hissedememiştir. Okurken ne çok kısakandım bir bilseniz. Onun gibi çok sevilmeyi değil, sevildiğini bu kadar çok hissedebilmesini.
"Öyle seviyorum ki üstüne yâr sevemem." diyen biri Ahmed Arif. Günümüze baktığınızda biri olmayınca ertesi gün başkasına giden gençler bu cümleyi okusalar ne utanırlar be!
Kelimeler kifayetsiz kalıyor Ahmed Arif'i anlatmaya. Ben ne desem boş. Hissettiklerimi bile aktaramıyorum resmen. Ben pek inceleme yapmayı bilmem ama elimden geldiğince yazmaya çalıştım bir şeyler. Kendimi açıklayabildiysem ne mutlu bana.