"Bazı şeyler gerçekten de yaşanmadan öğrenilmiyor. Ayrılık acısı harbiden garip olay.. içine bazen dünyalar sığıyor, hiç ilgisi olmayan olaylar bile bununla ilgiliymiş gibi geliyor insana. Biz ayrıldık diye salgın çıktı, denizler kustu, yandı ormanlar, iklim krizi çıktı.. o kadar biz ayrıldık diye oldu gibi geliyordu her şey. Üzüntüden burnumun ucunu göremediğim günler gerçek miydi diye düşünüyorum şimdi. 'Niye o kadar üzülüyordum acaba?' diyorum. Başka bir derdim vardı da söylemiyor, içime mi atıyordum. Sana yanarken kendimi nasıl da ihmal etmişim."
Yeraltından Notlar ile başlayan, Castello Calvin ile devam eden ve İçimizdeki Şeytan ile zirve noktasına ulaşan, kendimden rahatsızlık duyma hali bu kitapta da pek güçlüydü. Son yedi kitabımın dördünden bahsediyoruz, azımsanamayacak bir sayı. Düşündüm, acaba algıda seçicilik mi söz konusu? Bana kalsa "hayır" diyecektim, "ayan beyan
"İnsan bir dertle boğuşurken, hiç geçmezmiş gibi hissediyor ya, o gece, hava bunaltıcı bir sıcaktan şiddetli bir fırtınaya dönünce, işlerin de nasıl şak diye değiştiğini tüm hücrelerimle gördüm... 'Bundan beş yıl sonra kendini nerede görmek istersin?' diye sorarlar ya bazen. Nerede olduğum hiç önemli değil, nerede olursam olayım, kıkır kıkır gülerken bulmak istiyorum ben kendimi.. gülmekten başka tek bir yol bile bilmiyorum. Bir de şunu biliyorum, her şeyin bir sonu var."
"Şimdi hayal kur Bil bakalım ben nasıl öldüm astım mı kendimi boğdun mu ilaca mı gömüldüm atladın mı ezdirdin mi gövdemi Bunu bile söylemeyeceğim sana kasaba diyeceğim eski bir sevgili diyeceğim o kadar Gerisi sana kalmış"
Bitti. Yazılacak söylenecek çok şey var da boş.
niye öldün be İskender!!
3 yıl.
Ömrümün en dolu yılları, melankolinin dibe vuruşu, güven kelimesinin en derin hissedildiği, duygularımla yüzleştiğim, bilinçaltıma cesur bir bakış attığım, hayal dünyamın reel gerçeklerle harmanlandığı, sevmenin mesafe, engel tanımadığını ve birini sevmek için ruhun yetebileceğini öğrendiğim dolu dolu 3YIL.
Bana armağan olanları bir ömür taşımaya vesile olan
1000Kitap iyi ki yolum senden geçmiş. Telefonumda olan ve kendimden bile kaçarken kendimi bulduğum tek uygulama, 3. yıldönümümde varlığına teşekkür ederim.
Ben dava için adamışım kendimi,
Bir doğrunun imanı bin eğriyi düzeltir.
Zulüm Azrail olsa hep hakkı tutacağım!
Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir.
Rahmet ve Özlemle..
Muhsin YAZICIOĞLU ☝️🇹🇷
Biliyordum ki yollarıma kırılmaz kaygan buzlar serilmişti sen tarafından
Sana attığım her adım acı verici bir yıkımdı
Bana kalan sadece utanç verici, acısını dindiremediğim soğuktan titreyen gönlümün sessizliğinin yılmışlığıydı.
Ama yine de senin için kaldırıyordum kendimi; düştüğüm,kalbimi kırdığım buzlu yollardan
Umudum mu vardı ne? Çabalıyordu hep senle ilgili olan her şeyin tersine.
Yolumu kaybetmemiştim, adımlarım sadece yıkıyordu beni en orta yere
Sonra yine kalkıp dayan diyordu yüreğim,telkin ediyordu kendi kendine
Ben yıkılıp öylece kalmazdım, ölüm peşimden koşsa bile
Esra Yaşar🍂
...Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını
yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var
göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn-
cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir
keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce
bıçak
Gün biterken güneşin öyle gitmeleri var ki, bir çocuğun ölümü bile yüreğimde öyle büyük yara açamaz. Her konuda kendimi hissetmeyen varlığın yerine koyarım ki o da hissetmiş olsun.
Onuncu yaş günü hediyesi olarak annem bana Denizler Altında Yirmi Bin Fersah kitabını almıştı. Kitap sert kapaklı, az görselli, bol yazılı ve karton kılıflıydı. Kendimi hem önemli, hem de büyümüş hissetmiştim. Bana okuma alışkanlığını kazandıran kitap, bu kitap olmuştu. Hatırladığım kadarıyla güzel bir macera kitabıydı. Kaptan Nemo’nun gemisi