Yamalı Yürekler kitabının yorumu ile geldim
Mayıs ayının sıradaki kitabı ile sizlerleyim. 2024 yılı basımlı 284 sayfalık bir kitap.
𖹭Yağmurlu bir ilkbahar sabahıydı. Kara Konak'ta yaşayan bir kız, içine işleyen gamlı gamlı öten bir kuş sesine uyandı. Yatağından doğrulup baktığında, kabarık tüylü,
Güneydoğulu Çeroki büyükleri gökyüzünün en ucunda yaşayan Güneş'ten ve ortasında yaşayan kızından bahsederler. Her gün gökte yay çizen Güneş, kızının evinde öğle yemeği yemek için mola verirdi. Güneş o kadar güçlüydü ki kimse gözünü kısmadan ona bakamaz ama herkes yumuşak
Ay'a gülümserdi .
Kıskanç Güneş tüm insanları öldürmeye karar verdi, o kadar ısındı ki birçoğunu yok etti. insanlar Güneş'i zehirlemek için yılana dönüştü fakat Çıngıraklı Yılan yanlışlıkla Güneş'in Kızı'nı ısırdı. Güneş, kızını ölü halde bulunca kendisini onun evine kapattı, dışarı çıkmadı . İnsanlar sıcaktan ölmekten kurtulmuştu fakat bu sefer tüm dünya karanlığa ve soğuğa gömüldü. İnsanlar, ruhunu bir kutuya hapsederek Güneş'in Kızı'nı Hayalet
Ülkesi'nden almaya çalıştılar. Ancak eve yaklaşmışken kutuya bir çatlak açtılar ve kızın ruhu kırmızı bir kuş olup uçarak gitti . Güneş'e şarkılar söylediler ve nihayet güldürdüler; gülünce yüzünü gösteren Güneş sayesinde dünya yeniden ışıkla doldu.
"Fillerin çağıydı bu çağ. Yeryüzünü baskıları altına alacaklar, tekmil yeryüzünü, karınca, kuş, ağaç, börtü böcek, çiçek, insan sömüreceklerdi. Bunun için de önce beyinleri, duyguları, toprağı, suyu, bedenleri yozlaştıracaklardı."
Papatya Yakamoz'un yazdıklarından çok etkilenmişti. Bu nasıl sevmek böyle, Yarabbi, diyordu kendi kendine. Normal bir insan hiç böylesine bir yorumlama yapabilir miydi? Hoş, Yakamoz'a bunları yazdıran yegane güç, yegane ilham kendisinin de belirttiği üzere Aşktı. Zaten öyle değil midir, şiirden en çok nefret edenlerimiz bir kere
Ay düşünce denize seni hatırlarım
İnce ince yağan yağmur,
iskeleye yanaşan vapur
Haydarpaşa garı
seni hatırlarım.
Ay düşünce denize kalbim çarpar,
telaşlı bir kuş olur,
siyahlar içinde bir kadın
ve yakasında ipiri kırmızı bir gül
seni hatırlarım.
Ay düşünce denize
söylenmemiş sessiz bir şarkıydım,
tozup giden bir ilk kar solgun begonya
kalkmak üzere bir tren
seni hatırlarım.
BEHÇET AYSAN
Papatya Yakamoz'un yazdıklarından çok etkilenmişti. Bu nasıl sevmek böyle, Yarabbi, diyordu kendi kendine. Normal bir insan hiç böylesine bir yorumlama yapabilir miydi? Hoş, Yakamoz'a bunları yazdıran yegane güç, yegane ilham kendisinin de belirttiği üzere Aşktı. Zaten öyle değil midir, şiirden en çok nefret edenlerimiz bir kere
"Seni bir kuş gibi kendi başına uçmaya bırakıncaya değin çok zaman geçecek sence elbet. Oysa kuşlar uçmayı öğrenen yavrularım hemen salıverirler yuvadan. Neyse, günün birinde o gün gelecek ve ben seni salıvereceğim, yeşil ve kırmızı ışıklara bakarak caddeyi kendi kendine geçmene izin vereceğim. İteleyeceğim seni. Ama bu senin özgürlüğünü artırmaya yaramayacak çünkü duygusal kölelikle, pişmanlık köleliğiyle bağlı kalacaksın bana. Kimileri buna aile köleliği diyor."
Fillerin çağıydı bu çağ.
Yeryüzünü baskıları altına alacaklar, tekmil yeryüzünü, karınca, kuş, ağaç, börtü böcek, çiçek, insan sömüreceklerdi.
Bunun için de önce beyinleri, duyguları, toprağı, suyu, bedenleri yozlaştıracaklardı.